Yıllarını hak mücadelelerine ve barışa adamış dil bilimci-yazar Necmiye Alpay, 2017'ye girmeden günler önce serbest kaldı. Onur Burçak Belli, Necmiye Hocası ile ülkeye dair durum değerlendirmesi yaptı.
İstanbul soğuk; yağmur günlerdir durmuyor. Türkiye ve bölge için çok zor tecrübelerle geçen 2016 yılı, nadir yaşanan iyi sürprizlerden biriyle sonlandı. Dört aylık tutukluluğunun ardından dil bilimci-yazar Necmiye Alpay; aynı davadan tutuklandığı yazar Aslı Erdoğan ve gazeteci Zana Bilir Kaya ile beraber 29 Aralık günü tahliye edildi. Israrla sürdürülen mücadele, ifade özgürlüğü kampanyaları, kar kış demeden gerçekleştirilen ‚Özgürlük Nöbetleri‘ işe yaramıştı. Barış mücadelesinin Necmiye Hoca'sı, kurucularından olduğu Barış Vakfı'nın kapısından huzurlu zarafetiyle içeri girdi.
Sanki dört ay boyunca, büyük bir haksızlıkla dört duvar arasına hapsedilen, 'terör’ yasaları kapsamında suçlanan ve belki de bir süre sonra yeniden hapsedilebilecek olan kendisi değildi. Terk etmeyi düşünmediğini söylediği ülkesinin gerçekliğini, derin bir bilinç ve ağırbaşlılıkla karşıladığı aşikârdı.
Necmiye Alpay bugün 70 yaşında. Türkiye'nin batısında doğmuş, asker bir babanın kızı olarak ülkenin farklı şehirlerinde büyümüş. Türkiye'nin pek çok çalkantılı dönemine de tanıklık etmiş; “Böyle uzun bir ömrüm var benim,“ diyor.
Alpay'ın ilk cezaevi deneyimi değildi bu; 12 Eylül 1980 darbesi döneminde, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğretim üyesiyken siyasi gerekçelerle tutuklanmış ve üç yıl cezaevinde kalmış. Tutuklanmasıyla sona eren öğretim üyeliğine geri dönemeyen Alpay, hayatını kazanmak için çeviri yapmaya başlamış. “Dil ile ikisi yan yana iyi gidiyordu bana göre, o vakit bu vakit bu durumdayım işte. Barış sorunu, Kürt sorunu, böyle şeylerle uğraşıyorum,“ diyor.
Alpay, geçtiğimiz yılın Ağustos ayında “Silahlı terör örgütüne üyeolmak“, “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak“ ve “Terör örgütü propagandası yapmak“ suçlamalarıyla tutuklandı. Alpay, yıllardır Özgür Gündem gazetesinin “sembolik“ danışma kurulu listesinde isimlerinin bulunduğunu belirtti; “Özgür Gündem’de yıllardır o köşede bizim adımız çıkar. Sorumlu müdür, yayın yönetmeni değişir. Daha çok da hapse girmesinden, ya öldürülmesinden dolayı değişti bu kimseler. Gazetenin adı bile değişti. 'Niye şimdi tutuklandık?’ Sebebi çok açık: Kürt sorununda yeni devlet politikası.“
Devletin tutumu ve Kürtlerin bir yandan yürüttüğü silahlı mücadeledüşünüldüğünde, bırakın Kürt siyasi hareketlerinin hak mücadelelerine destek vermeyi, Kürt basınına destek vermek bile büyük bir cesaret gerektiriyor. Özellikle çözüm sürecinin çökmesinin ardından ‚Kürt‘ sözü Türkiye'de bir anlamda 'terör’ sözcüğü ile özdeş anlama getirilmiş durumda. Hedef haline gelmeniz için artık Kürt olmanız da gerekmiyor. Alpay bu konudaki tavrını ortaya koyarak başlıyor sözüne: “Silahlı mücadele hiçbir zaman benim taraftarı olduğum bir mücadele şekli olmadı.“
Kendisini “enternasyonalist“ olarak tarif eden Necmiye Alpay, üniversite yıllarında beraber mücadele yürüttüğü Kürt devrimci arkadaşlarının 27 Mart darbesi ile yarım kalan ayrı örgütlenme çabaları sayesinde Kürt meselesinin farkına varmış. “1960’lı yılları beraber geçirdik Kürt arkadaşlarla, 1969'da onlar ayrı örgütlenmeye başladılar. O da zaten askeri bir darbeyle yarım kaldı. Sonra PKK'nin kuruluşuyla Kürt meselesi tekrardan gündeme girdi,“ diyor.
Alpay'ın Özgür Gündem ile dayanışması net bir ilkesel duruşa dayanıyor. “Ben Özgür Gündem’de yazarlık yapmadım. Buna karşılık her zaman destekledim. 1994’te gazetenin binaları bombalandı, satıcılarını öldürdüler. O olay benim için bir çeşit milattır. Bütün bunlar bir gazetenin desteklenmesi için yetip artar… Bir gazete içinde ne yazarsa yazsın, gazetedir benim gözümde.“
2013 yılında iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Kürtsiyasi hareketinin ortak çabalarıyla çözüm süreci başlamış, sorununsiyasi yollarla çözülebileceğine dair kısa sureli bir umut ortamıyaratılmıştı. Ancak bu umut kısa sürdü ve Türkiye yeniden yangın yerine döndü.
Barış sürecinde Kürt meselesine dair cevval girişimlerde bulunan pek çok Batılı figür, sürecin çökmesiyle beraber sessizliğe gömülürken, bazıları tam tersi bir tutum takındı. Zaten yeniden sahne alan silahlı mücadele, daha da kötüsü Kürtler adına olduğu iddiasıyla sivilleri de hedef alan saldırılar gerçekleştiren TAK, ilkesel bir tutumu daha da zora soktu.
Peki tüm yaşananlar uzun yıllardır Kürt meselesinde ilkesel bir tavırla hareket eden Alpay’ı nasıl etkiledi? Cevabına doğrudan, yüksek sesli ama düşünceli bir “TAK“ ile başlıyor: “Doğrusu kelimenin tam anlamıyla yanlış ve uğursuz bir iş.“
„Kürt silahlı hareketi bu konuda yeterli radikallikte bir red açıklamadı bana göre,“ diyor ve sakin bir şekilde devam ediyor: “Kürt silahlı hareketi, zamanla iki özellik kazandı. Gerilla savaşı olmaktan öte şehre inen bir savaşa evrildi. Sonuç olarak uluslararası hukukun bile terör dediği şey bu. Yani sivillerin ölmesini de göze alan hareketler. Bir taraftan yanlış siyaset hendeklerle başladı. Diğer taraftan da Kürt hareketinde milliyetçiliğin dozu gitgide arttı. Doğrusu bu ikisi canımı sıkan, hatta beni uzaklaştıran gelişmeler.“
Değerlendirmesinin sonunda, “Kürt kültürünün, Kürtlerin, Kürtçe'nin varlığı; çok değerli oluşu ve sonsuzca saygıyı hak ettiği gibi ilkeler var ki, onları her zaman savunacağım. Bütün geçmişiyle bunun savunuşunu her zaman yaptım ve yapacağım,“ demeden de geçmiyor.
Necmiye Alpay Kürt sorununa dair tutumu nedeniyle daha önce de devletin gözüne batmıştı. Radikal gazetesinde 'Dil Meseleleri’ köşesini yazarken, sıklıkla ana dil, Kürtçe ve Kürt kültürü konularına da girdi. 2005’te Diyarbakır’da katıldığı bir yazar toplantısı sırasında gözaltına alındı. “O sırada işlediğim tek 'suç’ Kürtler’den bahsetmekti,“ diyor muzipçe gülerek. “Şu an Türkiye'de ve Türkçe'de 'terör’ kelimesinin anlamı boşalmış vaziyette. Bu kadar çok kullanırsanız anlamı kalmaz. Bu da dil bilimsel bir gerçek.“
Uzun yıllarını hak mücadelelerine vermiş, canlı bir kütüphane diye tarif edilebilecek, güçlü kadın Necmiye Alpay sözünü umutla tamamlıyor. “Mutlak bir umutsuzluk yok. Ama işte umut azdır bazen.“