Mektup hakları engellenen 10 kişi, sessizliğe mahkum edildi. En son gökyüzüne doğrudan bakmak bile tel örgülerle engellendi.
Silivri Cezaevi'nde tutulan 10 arkadaşımız peşinen cezalandırılıyor. Cezaevinde uygulanan bir dizi hak ihlali var. Bulundukları şartlara göre yarı açık olarak değerlendirebileceğimiz ‚dışarı ile iletişime geçmenin‘ tek yolu olan mektup yazmaya da izin yok. Yapılan itirazlara OHAL kapsamında yayınlanan KHK gerekçe gösteriliyor. Ancak sebep gösterilen KHK'de onların durumunu kapsayan bir düzenleme de yok.
Düşünün;yalnızca haftada 2 saat süreyle avukatlarınızı ve yakınlarınızı görebiliyorsunuz. Şimdi bu görüşmelerin tam ortasına bir cam panel ve bir telefon koyun. 1 saat sonra sesin gidip görüntünün kaldığı bir görüşme… 15 günde bir telefonla ailenizle görüşebiliyorsunuz, bu süre 10 dakika ile sınırlı. Sevdiklerinize 2 ayda bir sarılabildiğinizi düşünün. Tüm bunlarla birlikte, bir kameranın sizi ve sesinizi kaydettiğini ekleyin bir de üzerine. Silivri'ye hoş geldiniz.
Cumhuriyet yazarı Hakan Kara'nın eşi Sinem, 5 yaşındaki kızlarına babasının cezaevinde olduğunu söyleyemedi. Sinem kısa bir süre önceye kadar aynı zamanda iş arkadaşımızdı. Eşi Hakan Kara'yı tutukluluğun 100. gününde yalnızca bir kere açık görüşte görebildiğini söylüyor. Haftada bir gün, bir saat cam panel eşliğinde gerçekleşen görüşlerdeki kameranın kayda alması gerçekliğine alışmış olsa da, “Kötü bir alışkanlık bu“ diye ekliyor.
Kızları ise babasının iş için yurt dışında olduğunu sanıyor. Sinem, kızının bu süreci en az hasarla atlatabilmesi için çeşitli yollar denediğini söylüyor; “15 günde bir kez telefonla konuşabiliyor babasıyla. Bu görüşmelerin olduğu günlerde okula gitmiyor. Babasının varlığını unutmaması için ise sanki babası yurt dışından yolluyormuşcasına hediyeler yolluyorum ona. İddianame hazırlanmadığı için cezaevinde tutulan babası için ‚Bu çok fazla. Artık gelsin‘ diyor.“
En sevdiğiniz rengi düşünün. Örneğin mavi. Bu renge Silivri'de izin yok. Çünkü infaz koruma memurları önce davranmış. Hayat burada beyaz, yosun yeşili ve metal grisinden ibaret. Yeşilin saksıdaki haline de müsade yok. Her taraf beton grisi. „Her taraf“ konusuna da açıklık getirelim, 20 metrekareden bahsediyorum. Kafanızı kaldırıp gökyüzüne bakmanızı istiyorum. Gökyüzünü görmek…
Bu basit özgürlüğünüzün bile elinizden alındığını, gökyüzüne tel örgülerin arkasından baktığınızı düşünün bir an için. 10 arkadaşımızın hücrelerinin betondan havalandırmasının üzerine tel çekilmiş durumda. Cumhuriyet Gazetesi'nin tutuklu Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, CHP Milletvekili Utku Çakırözer aracılığıyla dışarıya yolladığı mesajda “Ağırlaştırılmış tutukluluk yaşıyoruz“ demişti.
Kitaplar, bu dört duvarın arasında kuşkusuz bir kurtarıcı görevi görüyor. Arkadaşlarımız Kasım ayında tutuklandığında Silivri'de her koğuşa, yani her 3 kişiye 1 kitap düşüyordu. Avrupa’nın en büyük cezaevi sıfatıyla hüzünlü bir birinciliği olan Silivri'de o dönem yalnızca bin 750 kitap vardı. Darbe girişimi sonrası yoğun tutuklama dalgasını göz önünde bulundurursak, en kalabalık zamanlarını yaşıyor burası. Tutuklanan arkadaşlarımızın arasında Cumhuriyet Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay da olunca İletişim Yayınları bu ‚fakirlikten‘ kurtulmaları için cezaevine kitap göndermiş. Ancak bu kitaplara memurların incelemesinden geçtikten sonra ulaşabildiler.
Anayasa Mahkemesi, tam 1 yıl önce mühimmat yüklü MİT TIR'ları haberleri nedeniyle 92 gün tutuklu kalan Can Dündar ve Erdem Gül ile ilgili bir hak ihlali kararına imza atmıştı. Bu kararda, gazetecilerin yalnızca haberleri nedeniyle tutuklanamayacakları vurgulanmış, tutuklama kararı ile Dündar ve Gül'ün kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği belirtilmişti. Yalnızca 1 yıl önce verilen bu kararda yer alan ilkeler, 10 yazar ve yöneticimiz için ise uygulanmıyor.
10 arkadaşımızın 100 günlük tutukluluğunun 61. gününde, onlara Twitter paylaşımlarıyla FETÖ/PDY ve PKK propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanan gazetemiz muhabiri Ahmet Şık katıldı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın cezaevlerindeki gazeteci sayısını 30 olarak kabul etse de cezaevlerine arkadaşlarımızla aynı ağır tutukluluk şartlarında bulunan 151 meslektaşımız bulunuyor.
Onlar özgürlüklerine kavuşana kadar bizler de kendimizi özgür hissedemiyoruz. Saydığım engellere baktığımda, bugünlerde “içeri“ ile “dışarı“ arasında pek fark olmadığını görüyorum.