Tiyatro sanatçısı Füsun Demirel, ülkede yaşananlara rağmen umudun kadınların elinde olduğunu söylüyor; „Eğer ülkemizde bu umut varsa – ki var – sanatın önü asla kesilemez.“
Tiyatro sanatçısı Füsun Demirel, Düsseldorf Göçmen Kadınlar Derneği'nin daveti ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri çerçevesinde Nürnberg ve Düsseldorf'da „Aşk Dersleri“ adları oyununu sahneledi. Demirel ile cinsellik, tabular ve baskılar üzerine konuştuk.
Demirel: Röportajın ardından başlayan linç kampanyasından 1.5 ay sonra oyunu sergilediğimiz turne esnasında bazı sorunlar yaşandı. Sanıyorum biraz benimle ilgili oluşturulan algı nedeniyle [polisler] oyunun kameraya alınması ihtiyacını duymuşlar. Ben de çok mutlu oldum aslında, iyi ki aldılar.
Çünkü oyunu izleyen memurların da derslerimizden yararlanmış olacağını düşünüyorum.
Oyunda ilk insandan günümüze kadar kadının ve erkeğin hikayesini anlatıyorum. Aşkı, sevmeyi, dokunabilmeyi, bunları ne kadar unuttuğumuzu, tabularımızı; yani iyi bildiğimizi zannettiğimiz ama bizde eksik kalan aşk ve cinselliğe dair pek çok konuyu işliyorum.
Özellikle kadınların bedenleriyle barışabilmesine katkım olsun bu meseleyi kadın ve erkek yeniden düşünsün istiyorum. Toplum olarak şiddeti o kadar kanıksadık ki, savaşlar, ırkçılık, ayrımcılık, kadın cinayetleri, tecavüzler, tacizler; hepsini topyekün düşünürsek temelinde insanların sevgisiz yetiştirilmelerinin yattığını düşünüyorum. Gelenekler, aşiret kanunu gibi tabular nedeniyle insanlar birbirine sarılmıyor, analar babalar çocuklarını sarılmadan yetiştiriyor…
Geleneklerin etkisi var. Sevgiyi tanımadan büyüyen insanların içlerinde şiddeti barındırdıklarına inanıyorum. İnsanlara bunu anlatmak, yeniden sevmeyi ve aşkı hatırlatmak düşüncesiyle bu oyuna kalkıştım.
Gerçek sanat her zaman muhaliftir, sistemle barışık olmayan, sistemi sorgulayandır. Sanatın ataerkilliğe getirdiği eleştiri aslında yönetenlere de fayda sağlar çünkü hem siyasileri, hem de toplumu geliştirir. Ne yazık ki sağ ve muhafazakâr ideolojiler bundan hoşlanmazlar, çünkü onlar toplumun gelişmesini istemezler.
Kültür Bakanlığı sadece iktidarın ideolojilerine hizmet eden yapımlara maddi destek sağlıyor. Bunlar yeni uygulamalar değil. Dünya tarihine baktığımızda sanat her zaman sağ ve gerici ideolojilerden nasibini almıştır.
Sanatçı, bütün engellere rağmen istediği sözü söylemeyi başarır. Gerçek anlamda muhalif sanat, en ağır dikta rejimlerinde dahi „Kral çıplak!“ diyebilendir. Eğer ülkemizde bu umut varsa – ki var – sanatın önü asla kesilemez.
Var. Tabii ki çok karamsar zamanlar yaşıyoruz ama beni umutlandıran; kadınların bu kadar aşağılandıkları bir dönemde, bugüne dek hiç olmadıkları kadar örgütlü olmaları. Hiç olmadıkları kadar sokaklarda ve meydanlardalar. Devrimi gerçekleştirecek olan kadınlar olacak, çünkü kadınlar polis şiddetine rağmen ertesi gün tekrardan meydanlara çıkıyorlar. Bundan dolayı çok umutluyum.
Toplumumuzun bu kesimi çok politize olmuş değil. Neredeyse yüz yıldır „armut piş ağzıma düş“ yaklaşımındalar. Direnenler ise geçmişte ya darbeler ya da siyasi otorite tarafından baskı ve zulüm görmüşler. Örgütlü kesimler, sendikalar, meslek birlikleri gibi sivil oluşumlar işkencelerden geçmişler.
Dolayısıyla Türkiye’deki sol-sosyalist hareketler ne yazık ki tarihte güç elde edememiş. Ben gözümü sağ iktidarlar ve darbelerle açtım ve bugüne kadar bu koşullar hiç değişmedi. Halk sersemletilmiş durumda. Halkın örgütlenme özgürlüğü elinden alınırsa, sendikaları işlevsizleştirip sendikalı olmayı suç görürlerse örgütsüz bir toplum ortaya çıkar. Böyle bir toplumdan ne bekleyebiliriz ki zaten.
Oyunumuzu Türkiye'nin birçok yerinde ve yurt dışında oynadık, neredeyse hiç olumsuz bir tepki almadık. Farklı yaş kitlesinden izleyiciler geliyor ve kendi yaşadıkları cinsel sorunlara dair farklı sonuçlar çıkarıyorlar. Bir keresinde gösterinin ardından bir erkek yanımıza geldi ve „keşke eşim de oyunu izleyebilse“ dedi. Bir erkeğin bunu gelip söylemesi çok özel bir şeydi. Yalnız gelen kadınlar da „Keşke eşlerimiz de izlese“ diyorlar.
Bizim için geri dönüşlerden çok daha önemlisi, insanların oyundan sonra yaptıkları iç hesaplaşmalar.