Üniversitelere gelen Avrupalı öğrenci sayısında ciddi bir düşüş yaşanıyor olsa da, İstanbul genç yabancılar için cazibesini tamamıyla kaybetmiş değil.
Üzerinde ölü bedenlerin yattığı kavşak Jörg Schrader´e yabancı değil. Jörg, geçtiğimiz yılın 10 Aralık günü Beşiktaş´ın kendi sahasında oynadığı maçın çıkışında bu kavşaktan geçmişti. Ondan kısa süre sonra bu noktada iki bomba patladı ve 46 insan öldü. Jörg, kıl payı kurtulduğu saldırının görüntülerini televizyondan izlemişti; mavi ışıkları, ölüleri… Erasmus öğrencisi, hissettiklerini „Saldırı beni içinde yaşadığım baloncuktan dışarı çıkardı. Birden bire terör çok yakınımızdaydı“ sözleriyle anlatıyor.
Jörg, futbol stadyumuna yapılan bu kanlı saldırıdan önceki yaşamından büyük bir coşkuyla söz ediyor; caddelerdeki telaşı, limon satan pazarcıların çığlıklarını… Öğrenci kenti Erfurt´tan gelen Jörg, 27 yaşında ve genç bir şehirli gibi görünüyor; Sakal, kemik gözlük, sarma tütün, akşamları gidilen partiler… Değişim programına giden öğrencilerinin yaşamı denince akla böyle şeyler gelir zaten. „Erasmus öğrencileri zamanlarını anfilerden çok sokaklarda geçirir“ diye anlatıyor Jörg, „Hukuk, siyaset, sosyoloji, etnoloji veya tarih eğitimi alanlar İstanbul sokaklarından gerçekten bir şeyler öğrenebilirler.“
Erfurt´ta kent planlaması eğitimi alan Jörg için İstanbul bir „gözlem objesi,“ çünkü hükümet, semtleri bütünüyle yıkıp yeniden inşa ediyor. „Bazen yeni bir semte gidiyorum ve şaşkınlık içinde hiçbir şeyin olmadığı bir yere birkaç ay içinde binlerce insanın yaşadığı binalar dikildiğini görüyorum“ diyor genç şehir planlamacısı; Gezi Parkı protestolarından bu yana İstanbulluların hükümetin inşaat projeleri hakkında söz söyleme şansının azaldığının bilinciyle.
Jörg, Türkiye´de yükseköğretim görebilmesini Avrupa Birliği´nin Erasmus programına borçlu. Türkiye, diğer Avrupa ülkeleri gibi bu programa katılabiliyor. Alman Akademik Değişim Kurumu´nun (DAAD) Erasmus bölümü yöneticisi olan Markus Symmank, Türkiye´deki gergin duruma rağmen öğrencilerin burayı tercih etmelerindeki sebebi anlatıyor; „Öğrencilerden ‚Türk toplumunu mevcut durum içerisinde görmek istediklerini‘ işitiyoruz. Belli eğitim dallarında bu özellikle mantıklı, mesela hukukçular ve siyaset bilimciler için.“
Alman Dışişleri Bakanlığı, internet sayfasında Türkiye'ye gidecek öğrencilere ‚fazla ilginin tehlikeli olabileceği‘ yönünde uyarıda bulunuyor. Açıklamada „Kamusal alanlarda yapılan politik eylemlerden ve kalabalıklardan uzak durulması şiddetle tavsiye edilmektedir“ ifadesi yer alıyor. Kasım ayında Alman bir turistin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş´ın tutuklanmasını protesto etmek için el ilanı dağıtmasının ardından polis tarafından darp edilmesi, Alman ve Türk medyasına yansımıştı.
Türk-Alman gazeteci Deniz Yücel´in tutuklanması da gösteriyor ki, ‚Türk hukuku‘ kendi ülkesinin sınırlarında kalmıyor. Jörg yine de „Alman pasaportu güçlü, beni korur. Gitmek zorunda kalırsam, giderim“ diyor. Jörg´ün Türkiye´de herhangi bir siyasi angajmanı bulunmamasına rağmen Türk siyasetini anlamak istiyor.
Jörg, pek çok Erasmus öğrencisinin, Türk sınıf arkadaşlarıyla siyasi konular üzerine konuşmakta zorlandığını söylüyor; „Sınıf arkadaşlarımız iyi ve yardımsever. Kendi evlerinde açık konuşuyorlar. Erdoğan´dan yana olan hiç kimse tanımıyorum.“
Türk toplumuna derinlemesine bir bakış, sadece Türklerle iç içe yaşayanlar tarafından edinilebiliyor. Annabelle Häusler bu insanlardan biri. Viyanalı Annabelle yıllar önce bir Türk gencine aşık olmuş, o zamandan beri onu düzenli olarak İstanbul´da ziyaret ediyor. İstanbul´da geçirdiği sömestr, onun için ilişkinin yürüyüp yürümediğini görmek için iyi bir fırsat olmuş. Erkek arkadaşını tehlikeye atmak istemediği için yaşına ve eğitim alanına dair bilgiler burada yer almıyor, ismi de değiştirildi.
Şehre taşınan Annabelle, burada yaşayan insanlarla siyasi görüş alışverişinde bulunmanın ne kadar zor olduğunu farketmiş; „Tesadüfen söylediğiniz bir sözün, arkadaşınızı bir terör destekçisine dönüştürüp dönüştürmeyeceğini asla bilemiyorsunuz. Kimse kanaatini net bir biçimde açıklayarak akşamı mahvetmek ya da Erdoğan karşıtlarıyla yandaşlarını kafa kafaya getirebilecek bir durum yaratmak istemiyor“ diye anlatıyor.
Annabelle, erkek arkadaşı ve onun ailesi sayesinde ülkedeki siyasi iklime ilişkin farklı bir temas noktasına sahip; „Temmuz´daki darbe girişiminden sonra şok ve güvensizlik hakim oldu. Ama arkadaşım ve ailesi için yaşananlar neredeyse normal, konuyu hızlı bir biçimde aştılar. Burada sıklıkla böyle oluyor. Af Örgütü´nün Türk polisinin tutuklulara yaptığı işkenceleri okuduğumda tümüyle şaşkına dönmüştüm. Buna rağmen erkek arkadaşım, ‚bu olaylar burada hep vardı, yeni bir şey değil‘ dedi.“
Annabelle erkek arkadaşı sayesinde günlük yaşamın normalliğini hissetse de ara sıra endişe duyuyor; „Üniversiteye giderken etraftaki polisleri fark ediyorum. Avusturya´da polis benim dostum ve yardımcımdır. Burada ise onlara yakın olmamaya çalışıyorum. Birilerinin polise karşı kötü bir niyeti olup olmadığını bilemiyorsun. Bu his hoş değil.“ Anabelle, bu yüzden karşı kaldırımdan yürüyor ve polislerin yakınında durmamaya çalışıyor.
Türkiye´deki yabancı öğrenci sayısında son dönemlerde ciddi bir düşüş yaşandı. Türk Erasmus Öğrencileri Ağı´ndan (ESN) Kamil Can Erdem, Hürriyet´e verdiği demeçte, 2015-2016 yıllarında Türkiye´deki Erasmus öğrencisi sayısının yarı yarıya azaldığını söylüyor.
Ülkenin en seçkin üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi, konuyla ilgili bazı somut sayılar veriyor. Üniversitenin dış ilişkiler ofisinde çalışan Jana Stoláriková, “Normalde 600 ile 700 arasında yabancı öğrenci alıyoruz. Bu yıl durum değişti. 132 öğrenci geldi, Almanya´dan gelişler ise yaklaşık yüzde 60 azaldı“ ifadelerini kullanıyor. Çeşitli Alman üniversitelerinden aldığımız sayılar da bu bilgiyi doğruluyor.
„Ocak 2016´da Erasmus için kaydolduğumda arkadaşlarımın tepkisi ´harika, seni ziyarete geliriz´şeklindeydi“ diyen Anabelle, aradan geçen sürede yaşanan değişimi şu sözlerle açıklıyor; „Temmuzdan bu yana ise sadece´Gerçekten oraya mı gitmek istiyorsun? Orada seni ziyaret edeceğimi sanmıyorum´ sözlerini duyuyorum. Burada yaşananlar üzücü de olsa, aynı zamanda aşırı derecede merak uyandırıcı. Başka hiçbir yerde hissedemeyeceğin değişimleri yaşıyorsun.“
Yıldırım bazen yakınlara düşüyor. Annabelle´nin erkek arkadaşının yakın bir tanıdığı hapse atılmış. Jörg ise saldırıların onu da vurabilme ihtimaline işaret ediyor.
„Ama yaşam sevincini, gece hayatının enerjisini hala hissediyorum“ diyor Annabelle „İnsanlar o kadar çok şey yaşamışlar ki; darbeler, saldırılar. Hepsi geçip gidiyor. Neredeyse her gün yeni gelişmeleri okuyorsunuz, ama yabancı olarak neredeyse hiçbir şey hissetmiyorsunuz.“
Akşamları hala pek çok bar ya da klüpten birine gidiliyor. LGBTİ bireyler hala bira içip rock müzik dinleyebilecekleri yerler bulabiliyorlar. Toplumsal gericilik var ya da yok. Balkonda hızla bir sigara sarılıyor, Erdoğan´a karşı duyulan hoşnutsuzluk dile getiriliyor ve ardından Avrupalılar ve Asyalılar, Suriyeliler, Türkler, Fransızlar, Almanlar arasına dönülüyor. Dansa devam.