„Bugüne kadar başımıza ne geldiyse ‚hayır‘ demeyi bilmediğimizden değil mi?“ Kısa ve net: Hayır!
Sevişmek istemediğim zamanlarda ne yazık ki klasik bir bahaneye sığınarak “başım ağrıyor“ diyorum. Üzerime gelmeyin, farkındayım, hiç kreatif bir yaklaşım değil. Yaratıcı olmadığı gibi bu mazeret “senin de hep başın ağrıyor“ ya da “başınla işim yok ki“ gibi gereksiz yorumlara yol veriyor. Oysa en kıymetli ve kesin olan cevabı verebilmek isterdim. Tek kelime, kısa ve net: “Hayır!“
***
„Keşke en başından – benim artık işkence masası olarak tanımladığım – nikah masasındayken “hayır!“ deseydim. Böylece, bunca yılım boşa gitmeyecekti. İkinci kez yaşamaya şansım olmayan hayatım başka bir yöne evrilecekti.“
***
“Kızıma “hayır“ diyemediğim için doyumsuz ve mutsuz bir çocuk oldu.“
***
“Çok dindar olmamasına rağmen feodal bağları güçlü bir aileden geliyorum. İlkokuldan sonra babam ve ağabeylerim beni okuldan alıp, başımı örtmem gerektiğini söylediler. Yeni kıyafetime ve hareketlerimin kısıtlanmasına bir türlü alışamamıştım. Başka birinin bedenini taşıyordum sanki. Aklımda hep okumak ve dans etmek vardı. Gizlice odamın kapısını kilitleyip aynanın karşısında sürekli dans ediyordum. Bir türlü onların istediği modelde biri olamayacaktım. Üç yıl aradan sonra ailemin itirazlarına rağmen dışarıdan okumaya karar verdim ve o azimle Konservatuvarı kazandım. Şimdi dans hocalığı yapıyorum. Bugün düşünüyorum da eğer o zaman aileme “hayır“ demeseydim şimdi istemediğim bir hayatı yaşıyor olacaktım.“
***
“Hayır“ diyemediğim için yanındayken bile aslında çoktan kaybettiğim sevgililerim oldu.“
***
“Yorgun argın işten çıkıyorum ve akşam evime oturmaya gelmek isteyen arkadaşlarım arıyor. Ne onları kaldırabilecek enerjiye ne de hazırlık yapacak güce sahibim. Üstelik çocukları bizimkiyle bir araya gelince ortalık tımarhaneye dönüyor.
Fakat öğretilmiş kodlar nedeniyle, 'ayıp olmasın’ diye, kabul etmek zorunda kalıyorum. “Hayır“ diyerek belki bir an için mahcubiyet yaşayacağım ama neticede dinlenebilecek zamanım bana kalacak. Ama yine de “Hayır“ diyemiyorum. Şimdi kalkıp bir kek atmalıyım fırına. Eyvah! kabartma tozu kalmamıştı evde. Neredeyse gelirler.“
***
“Psikoloğa ilk gittiğimde beni rahatsız eden her şeye karşı “hayır“ demeyi öğrenmem gerektiğini söyledi. Dediği kadar kolay olsa keşke. Terapi seansları devam ettikçe “sen güçlü bir kadınsın, şöyle harikasın, başarabilirsin“ gibi gazlarla bir an kendimi kaptırıp, her şeyin üstesinden gelebilme gücüne sahip olduğumu zannettim. “Zeyna“ gibi bir kahraman olarak görüyordum kendimi. Ağlamayı unuttum. Ben güçlüydüm! Ağlamak zayıfların işiydi. Oysa duygusal gözyaşı farklı hormonlar salgılamamızı sağlıyormuş. Bazı bilim insanları duygusal ağlamanın vücuda zararlı maddelerden ve stresten kurtulmanın bir yolu olduğunu savunurken; bazıları fiziksel, zihinsel ve duygusal problemlerle baş etmenin bir yolu olduğunu düşünüyor. Ben ise bu kadar faydasından bihaber, psikopata bağlamıştım. Ağlamayacaktım.
Bütün bu birikimin patlaması da olsa gerek, bir gün dolmuşta giderken teypten çalınan “Pala Remzi“ şarkısına eşlik edip, hıçkırıklara boğularak ağladım. Yolcuların afallamış bakışları beni kendime getirmiş olmalı ki, sonrasında psikoloğumun karşısına dikilip ona “hayır“ dedim. Ben o yapaylığı kaldıracak güce sahip değildim. Ve rahatladım. Çünkü “hayır“ demeyi öğrenmiştim artık.“
***
“‚Allah aşkına biraz daha ye!‘ diyerek, her seferinde diyetimi bozduran ve uzun uğraşıyla verdiğim kiloları bir akşam yemeğinde geri aldıran teyzeme “hayır“ diyemediğim için pişmanım. Tamam, sizin için belki önemli olmayabilir ama bu da benim için bir sorun işte.“
***
“Oğlum çocukken bizi çok yoruyordu. Hep kafasının dikine giderdi. İstemediği bir şeyi ona asla yaptıramazdık. “Hayır“ dedi mi, akan sular dururdu. Küçüğü ise bizi hiç yormaz, hep kaderine razı olurdu. Biz de onu daha yumuşak başlı bulurduk. Oysa ki büyüdüklerinde büyük oğlan yaşadığı onca şeye rağmen hayat karşısında daha sağlam durdu. Küçüğü mü? O hala her şeye boyun eğip duruyor. Başkalarını mutlu etti belki, ama kendisinin ne istediğini o dahil hiç kimse bilmiyor.“
***
„Çocukluğumdan itibaren tiyatrocu olmak istiyordum. Rüyalarımda bile kendimi hep sahnede görüyordum. Fakat anne ve babamın doktorluk sevdasına “hayır“ diyemediğim için onların tercihini yerine getirdim. Tiyatro sevdam da okul müsamerelerinden öteye gidemedi. Doktorluğu, hakkını vererek yapmaya çalışıyorum ve iyi de para kazanıyorum bu işten, ama parasız bir tiyatrocu olmayı tercih ederdim.“
***
„En son okuduğum kitap Meltem Gürle’nin “Kırmızı Kazak“ adlı deneme kitabıydı. Beni en çok etkileyen bölümlerinden biri ise Erich Fromm’a ait “Psikolojik ve Ahlaki Bir Sorun Olarak İtaatsizlik“ adlı, insanlık tarihini başlatan ve sürdüren şeyin aslında, “hayır“ diyebilme özgürlüğü olduğunu hatırlatan bölümdü.
Fromm’a göre, bütün insanlık bu itirazla başlamıştı. İtaatsizliğin, yani iktidar odaklarına “hayır“ diyebilmenin, özgürlüğün temeli olduğunu söylüyor Fromm. Ancak bunun yanlış anlaşılmaması gerektiğini de ekliyor. İtaatsizlik başlı başına bir erdem sayılmamalıdır. Aynı şekilde itaat etmek de kötü bir şey değildir. Çünkü insan iktidarın dayattığı anlayışa boyun eğmeyi reddederken, aslında kendi içsel ahlakına itaat etmektedir. Kalabalıkların ya da onları temsil eden iktidarın gücüne “hayır“ demeyi başaran kişi, insan olmanın en temel yasasına, yani vicdanına teslim olmaktadır. İçteki ve dıştaki yasayı birbirinden ayırt etmeyi bilmek gerek. İnançlarım ve kararlarım beni ben yapan şeylerdir. Eğer onların peşinden gidersem, kendim olabilirim. Aksi takdirde, sahiciliğimi kaybederim ve kalabalıkların bir parçası haline gelirim.“
***
Bugüne kadar başımıza ne geldiyse “hayır“ demeyi bilmediğimizden değil mi? Sevdiklerimizi kırmamak adına yaptığımız ve sonunda mutsuz olduğumuz eylemler, her dediğine “evet“ dediğimiz için şımarttığımız çocuklar, istemediğimiz halde “hayır“ diyemediğimiz için yapmak zorunda olduğumuz angarya işler. Başımıza çıkarttığımız sevgililer. Konforumuzdan vazgeçemediğimiz için boşanmayı göze alamadığımız, “hayır“ diyemediğimiz evlilikler, kimi zaman da emin olmadığımız halde bir nikah masasında nihayete eren fecaat durumlar.
Özel hayatlarda yaşananlar yetmezmiş gibi bugün de toplumun ne istediğinin görmezden gelindiği, zaten iç açıcı olmayan hayatlarımızı mahvedecek, akla zarar bir sisteme “evet“ denilmesi isteniyor. Oysa, kimsenin aklıyla dalga geçmemek gerektiği gibi boyun eğmeye de hiç gerek yok. Sanırım bahane üretip “başım ağrıyor“ demek yerine daha fazla başların ağrımaması için verilecek yanıt kesin olmalı ve o büyülü kelime kullanılmalı. Kısa ve net: Hayır!