Sokağa çıkma yasaklarından en çok etkilenen Güneydoğu'da „hayır“ oyları yüksek çıksa da katılım son seçimlere göre daha azdı. 1 Kasım seçimleriyle kıyaslandığında oy farklılaşmaları ‚evet‘ lehinde oldu.
Aylardır süren, eşit olmayan şartlarda yürütülen seçim çalışmalarının nihai günü gelip çattı. Kent sakinleri, Diyarbakır’da muhtemelen uykusuz ve karın ağrısıyla geçen bir gecenin sabahına uyandı. Her biri seçim sandığının başına ayrı bir hikayeyle gitti. Kimi elinden alınan işini, kimi tutsak edilen yakınının hasretini, kimi Cizre’deki bodrumlarda yanan insanların kokusunu, kimi Sur’da başına yıkılan evinin acısını, kimi Silopi’de cansız bedeni bir hafta boyunca sokakta bekletilen Taybet Ana’nın, Cizre’de kokmasın diye cesedi dondurucuda 4 gün boyunca bekletilen Cemile’nin cenazesini sırtlayarak, çocuklarının aynı kaderi yaşamaması için son umudu olan sandığa gitti.
Sakindi Diyarbakır, vakur bir sessizlikle geçirdi seçim gününü. Sabah saatlerinde katılım oranını gözlemlemek üzere sandıkların kurulduğu okullara gittim. Kapıda görevlendirilen polisler, „akreditasyon“ gerekçesiyle basın mensuplarına zorluk çıkarttılar. Basın mensupları, her okulda polisin keyfi muamelesiyle karşılaştı. Bu seçimde eksikliğini en fazla hissettiğimiz şey Anadolu Ajansı dışında medyanın sesinin duyulmaması oldu. Çünkü farklı seslerin temsilcisi olan birçok muhalif basın kuruluşu Kanun Hükmünde Kararnamelerle(KHK) kapatılmıştı.
Sur’da yüksek oranda katılım
Diyarbakır’ın 11 Aralık 2015’te başlayan Sur yasağı şu anda 4 mahallede devam ediyor. Mahalle dediğimize bakmayın. Her tarafı yıkımla dümdüz olduğu için ne mahalle kaldı, ne de sınırları. Cemal Yılmaz, Savaş, Hasırlı, Fatihpaşa Mahallesi şu an yasağın ve yıkımın devam ettiği mahalleler. Yaklaşık 24 bin mahalle sakini başka semtlere göç etmek zorunda kaldı. Sur’un bu mahalle sakinleri için oy sandıkları Sur sınırları içerisindeki başka yerlerde kuruldu. Bunlardan biri de Ulu Cami yanındaki eski belediye binasıydı. Belki de yol paraları bile olmayan binlerce kişi oy kullanmak için yollara düşmüştü.
Katılım oldukça yüksekti. Hatta bu oy kullanımı eski komşuların birbirini görüp hatır sormaları için vesile olmuştu. Birbirleriyle sarılıp kucaklaşanlar oldu. Oyunun rengini açıkça belli edenler olsa da genel eğilim oyunu saklama yönündeydi. Röportaj sırasında söylemese de daha sonrasında “Bunca şey başımıza geldi. Biz oyumuzu kendimize verdik“ diyenler oldu. 67 bin 704 seçmeni olan Sur'da 217 sandık kurulmuştu. Bu seçimde Sur’lu 54 bin seçmen oyunu kullandı. Günün sonunda netleşen seçim sonuçlarında Sur’da yüzde 64.94 Hayır, yüzde 35.06 evet oyu çıktığını gördük.
Gün boyu kenti dolaşırken “evet“ oyu kullanan yurttaşlarla da karşılaştım. Bunlardan biri de oyunu kullandıktan sonra arkadaşlarıyla Dağkapı’daki çay ocağında oturan 60’lı yaşlarındaki Diyarbakır sakiniydi. Cumhuriyet tarihi boyunca parlamenter sistemin Kürtlere acıdan başka bir şey vermediğini, yetkileri arttırılmış bir başkanın, kendi çıkarı için bile olsa, federasyon ya da eyalet sistemini hayata geçirebileceğini söyleyerek “AKP’li, HDP’li ya da Hüda Par’lı değilim. Kürtler için somut, sınırları, statüsü belli olan yönetim isteyen bir vatandaşım“ şeklinde neden “evet“ verdiğini anlatıyordu.
Boykot kararı az da olsa etkiledi
Seçimden kısa bir süre önce parti programlarında Kürtler için federasyon öneren PSK, PAK gibi Kürt siyasi partiler ne „evet“in ne de „hayır“ın Kürtlere uygun olduğunu söyleyerek boykot kararı aldılar. Hüda Par Evet’i destekleyeceğini söylerken farklı Kürt siyasi oluşumları da bu yönde karar almıştı.
Oy işlemleri saat 16:00’da tamamlandıktan sonra nefesler tutularak sayıma geçildi. Diyarbakırlılar oyların sayımı tamamlandıktan sonra parti binalarında, evlerinde, kahvehanelerde televizyon başına geçtiler. Ben de yüksek siyasetin yapıldığı „yüksek kahve“ isimli mekanda seçim sonuçlarını izlemeye gittim. Her zaman kalabalık olan kahve bu kez tenhaydı. Ağırlıklı olarak gençler oturuyordu.
Oyların rengi belli olmaya başlayınca kimi dayanamayarak küfrü patlatırken, kimi de nargileye vuruyordu öfkesini. Yaşlı bir adam “yine hileyle hurdayla kazandılar“ diyerek mekanı terk etti. Ankara ve İstanbul’dan oylarını kullanmak için gelen, biri kadın dört genç oturuyordu masada. Genç kız ağlamaklıydı. Bu sonucu beklemediğini, „hayır“ın kazanacağına inandığını söylüyordu. Her biri ülke gündemini siyasetçilerden çok daha iyi analiz etme yeteneğine sahipti.
Atanamayan öğretmen olan Cengiz, “Onların “evet“ demeleri için tek bir gerekçeleri vardı belki ama bizim “hayır“ dememiz için binlerce gerekçemiz var. Ancak bunları ifade etmemiz bile suç sayıldı“ diyordu. Türkiye’deki kutuplaşmanın derinleşeceğinden endişe duyan Cengiz, savaş mantığıyla seçim yürütüldüğünü, lise öğrencilerinin bile „evet-hayır“ sürecinde kavgalarına tanık olduğunu arkadaşlarına anlatıyordu. Türkiye’de bir Hitler vakasının yaşanacağına inandığını söyleyen Cengiz, kaygısını şu sözlerle dile getiriyordu; “Bu kutuplaşma oranı giderek yükselecek ve Avrupa Birliği’nin kapıları tamamen kapanarak bir dikta rejimi yaşanacak. Muhaliflerin sesi iyice kesilecek. Bir duvar örülecek ve belki de bu duvar 30-40 yıl sonra radikal bir başkan tarafından yıkılacak.“
Şahin adındaki öğrenci ise ülkede çemberin daraldığını, rahat hareket edemediğini şu sözlerle anlatıyordu; “Çanta taşıdığım için adım başı polis noktasında durdurulmaktan usandım. Geçenlerde toplu taşıma aracından indirildim. Polis içerisindeki kitapları çıkartarak ‚Bu ne?‘ diye sordu. Şaka gibi. Çok sevdiğim halde artık bu ülkede yaşamak istemiyorum. Bir yolunu bulsam çekip gitmek istiyorum.“
Halkoylamasının genel sonuçlarına baktığımızda 992 bin 819 seçmenin olduğu Diyarbakır’dan yüzde 67,59 „hayır“ ve yüzde 32,41 „evet“ oyu çıktı. Katılım yüzde 81'di. Bu oran 1 Kasım seçimlerinde yüzde 84’tü. Bu sefer Diyarbakır’da 191 bin 319 kişi oy kullanmadı. Geçersiz oy kullananların sayısı ise 24 bin 678 oldu.
Özellikle sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlerin genelinde, HDP’ye küskün olduğu sıkça vurgulanan Sur, Cizre, Şırnak, İdil, Yüksekova gibi yerlerde „hayır“ oyu oldukça yüksek çıktı. Oysa seçim kampanyaları döneminde Başbakan ve Cumhurbaşkanı bölge konuşmalarında “çukur siyaseti“ ifadesiyle hendek ve barikat üzerinden HDP’ye yüklenerek, seçmenden oy istemişlerdi.
Adil olmayan bir ortamda, bölücü, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir dil kullanılarak, maddi olarak büyük bir gücü arkasına alarak sürdürülen seçim çalışmalarında; liderlerinin, seçilmiş siyasetçilerinin tutuklu bulunmasına, kampanya yürütmesi her türlü baskıyla engellenmesine rağmen “hayır“ oyları iktidarı zorladı. Anayasa değişikliği için nitelikli oy oranına ulaşamamasına, üç büyük kenti kaybetmesine, Kürt illerinde sandığa gömülmesine ve usülsüzlük itirazlarına rağmen 'kazanan’ yine iktidarın gücü oldu.
İktidar, zaferini ilan ettiği konuşmasında ilk iş olarak da “idamı“ yani ölümü dillendirdi. Oysa ki Diyarbakırlılar, Brecht’in dediği gibi “Sen kazandın ama ben haklıydım“ diyor. Önemli olanın kazanmak değil, kazanmayı hak etmek olduğunu biliyorlar çünkü.