209 gündür tutuklu olan gazeteci Ahmet Şık, çıkartıldığı mahkeme önünde tarihi bir savunma yaptı. Aslında söyledikleri, „savunma değil, ithamdı.“
„Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek“ iddiasıyla tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki dava, gözaltılardan 9 ay, iddianamenin hazırlanmasından 3 ay sonra önceki gün başladı. Gazeteci Ahmet Şık, Çarşamba günü İstanbul'daki Çağlayan Adliyesi'nde çıktığı mahkeme heyeti karşısında savunmasını yaptı.
Ahmet Şık, savunmasına 2014'te yazdığı „Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda“ kitabından alıntı yaparak başladı. „AKP ve Gülen Cemaati arasındaki mafyatik iktidar ortaklığını“ anlatan Şık, „Türkiye’yi siyasal ve toplumsal olarak beraber dönüştüren iki güç olan AKP ile Gülen Cemaati’nin birlikteliği ve yancı desteğiyle sürdürülen, adına iktidar denilen kanalizasyon patladı. Evet ortalığı pislik götürdü, götürüyor.“ dedi ve ekledi:
„Dinin, etik değerlerin alet edildiği bu savaşta tarafların ihtiyaçlarını karşılayan yalanlar, tarafları nezdinde gerçeklerden daha itibarlı. Bu yüzden yapılan savunmalara kimse aldanmasın. Bu savaş, ne demokrasi ve temiz toplum ne de birilerinin iddia ettiği gibi barış ya da sivilleşme için yaşanıyor. Sadece devletin sahibi kim olacak diye savaşılıyor.“
AKP ve Cemaat arasındaki ilişkiyi örneklendirirken mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ tarafından sözü kesilen Şık'a, „Savunmaya bağlı kal, köşe yazısı yazmanı istemiyoruz“ denildi. Şık, mahkeme heyetine „Tahammül ederseniz bunun savunma kapsamında olduğunu göreceksiniz“ cevabını verdi.
15 Temmuz darbe girişimini de bütün açılarıyla ele alan Şık, „Canlarını ortaya koyarak bir darbeyi engellemeye çalışanların yaslı aileleri başta olmak üzere herkesin gerçekleri bilmeye hakkı olduğunu“ söyledi. Mahkeme heyetine, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın “Bu darbe bize Allah’ın bir lütfudur“ sözlerini anımsatan Şık, „Lütuf denilerek kastedilenin ne olduğunu hep birlikte gördük, yaşadık, yaşıyoruz. Hakikati dile getirenlerin, suç düzenine itiraz edenlerin, gasp edilen haklarını talep edenlerin seslerinin kısılıp boğulmaya çalışıldığı ve giderek koyulaşan karanlık günlerden geçiyoruz.“ dedi.
Bu sıralarda mahkeme salonunda birinin telefonunun çalması üzerine savunmasına ara veren Şık, „Beni arıyorlarsa, meşgul de“ dedi. TSK, MİT ve yargının seneler içinde Gülen Cemaati'ne teslim edilişini ve darbe girişiminin aydınlatılmayan yanlarını teker teker mahkeme heyetine anlatan Şık, „Şimdi biz bunları, kuşkularımızı söyleyip, yazdığımız için hapisteyiz. Ama böyle bir planı, bir darbe kalkışmasının parçası olduğunu anlayabilecek kapasitede olmadıklarını itiraf edenler, orduyu ve MİT’i yönetmeye devam ediyor. Medyanın neredeyse tamamını iktidarlarının borazanı haline getirenler, suçlarını ve kötü niyetlerini ortaya koymakta diretenleri ise hapsederek susturmaya çalışıyorlar. Korkacağımızı, susacağımızı sanıyorlar.“ ifadelerini kullandı.
„Cemaat kendilerini hedef alana dek uyarı ve eleştirileri dinlemeyip, devleti tüm kurumlarıyla birlikte bu çeteye teslim eden, suçlarına ortaklık yapanlar şimdi ‚kandırıldıklarına‘ inanmamızı istiyorlar.“ diyen Şık, „Hayır kandırılmadınız. Aksine, birlikte kandırmaya çalıştınız. Yıllardır bunu söylememize rağmen, Cumhuriyet Gazetesi’nden örgüt, bizlerden FETÖ’cü çıkarmak için beyhude bir çabaya girişen Türkiye yargısının ‚kandırıldık‘ açıklamasını yeterli görerek şüpheliler hakkında herhangi bir soruşturma açılmadı“ vurgusunu yaptı.
„Tarih bir kez daha bizden yana. Dolayısıyla ne Cumhuriyet Gazetesi’nden bir illegal örgüt ne de bizlerden terörist çıkaramayacaksınız.“ diyen Şık, sözlerinin „savunma veya ifade değil, itham olduğunu“ açıkladı.
Bu günlerde her şeyden çok ve daha fazla gerçeklere ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Şık, “Bu yüzden hakikate kendimden daha fazla saygı duymaya da, inkarcı biat kadrolarına dahil olmayı reddetmeye de devam edeceğim. Bunun için bir bedel ödemek gerektiği ortada. Ama sanmayın ki bu bizi korkutuyor. Ne ben, ne de dostları olmaktan onur duyduğum “Dışarıdaki Gazeteciler“, her kim olursanız olun hiç birinizden korkmuyoruz. Çünkü zorbaları en çok korkutanın cesaret olduğunu biliyoruz. Ve zorbalar da şunu bilsin ki, hiçbir zalimlik, tarihin akışını engelleyemez. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!“
Ahmet Şık'ın bu sözlerinin üzerine salonda büyük bir alkış kopmasının ardından, mahkeme başkanı bağırarak, „Ne yapıyorsunuz! Şov yeri mi burası. Şimdiye kadar ne güzel gittik, neden böyle yapıyorsunuz?“ diye sitem etti. Mahkeme başkanının ilk sorusu; „Gazetecilik sınırsız bir özgürlük içerir mi?“ oldu. Ahmet Şık, bu soruyu „Gazeteciliği belirleyen kurallar vardır. Gazeteciliğin sınırı şudur: Hakikatle bağı var mı yok mu? Kamusal çıkar gözetiyor mu? Hakikatı eğip bükmeden kamusal çıkar içeriyor mu?“ diye yanıtladı.
Mahkeme Başkanı Dağ'ın „iddianamenin takıldığı bazı yerler var“ sözü üzerine Ahmet Şık, „En iyisi siz o iddianameyi çok kaale almayın.“ dedi. Şık'ın attığı tweetlerle ilgili „Devlete katil demişsiniz“ demesi üzerine tüm devletlerin kanlı bir tarihi olduğunu anımsatan Şık, „Az bile söylemişim, seri katildir.“ cevabını verdi.
Ahmet Şık, mahkeme heyetinin sorularını eleştirerek, „Burada üç gündür yargılama yapılıyor. Soruların hepsi ‚şu fotoğraf‘, ‚bu yorum‘, ‚şu haber.‘ Siz gazeteciliği yargılıyorsunuz. Kimse bize terör örgütüne yardımla yargılandığımızı söyleyemez. Siz gazeteciliği yargılıyorsunuz. Bu konuda anlaşalım. Cumhuriyet Gazetesi'nde aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor. Yanlış kişileri yargılıyorsunuz.„ dedi.
Bunun üzerine mahkeme başkanı, „Burada suçluların yargılanacağından ve cezalandırılacağından şüpheniz olmasın.“ diye tehdit etti. Ahmet Şık, cevap verdi; „O zaman Cuma günü davayı düşüreceksiniz?“
*Bu yazı, Ahmet Şık'ın savunmasının yayınlanan tam metninden, duruşmayı mahkeme salonundan izleyen Canan Coşkun'un tuttuğu notlardan ve "özgürlük ve dayanışma platformu"nun paylaştığı bilgiler arasından, Doris Akrap ve Ali Çelikkan tarafından çevrildi ve derlendi.