Bielefeld Üniversitesi, ülkelerinden kaçan bilim insanları için hazırlanan bir AB programını koordine edecek. Ortaklarından biri: Tübitak. Almanya’daki Türkiyeli akademisyenler durumun „tuhaflığına“ dikkat çekiyor.
Bielefeld Üniversitesi, ülkelerini terketmek zorunda kalan bilim insanları için iyi bir yer. Üniversite, uluslararası bir ağ olan „Risk Altındaki Akademisyenler“ (Scholars at Risk) adlı kuruluşa üye. Bu kuruluş tehlike altındaki akademisyenlere sürgün yaşadıkları ülkelerde yeni imkanlar sunmayı amaçlıyor. Üniversitenin kampüsünde Mercator Vakfı ile ortaklaşa hizmet veren, öğrenim görmek isteyenlere destek veren bir merkez var. Kendi verilerine göre 2015 yılından bu yana yaklaşık 40 akademisyene destek verildi. Rehberlik edilen akademisyenler arasında Suriye’den ve Türkiye’den gelenler de bulunuyor.
Almanya'nın Bielefeld şehrinde yer alan üniversite, geçtiğimiz Perşembe günü yeni bir girişimini tanıttı: AB tarafından finanse edilen „Bridge“ (Bridge for Researchers in Danger Going to Europe) projesi. Türkçe’ye „Köprü“ olarak çevirebileceğimiz proje kapsamında 220 mülteci bilim insanına rehberlik edilecek, mesleklerinde yeniden çalışabilmeleri için kolaylık sağlanacak. Daha somut bir ifadeyle, mülteci akademisyenlere mentörler aracılığıyla iki yıl boyunca kariyer danışmanlığı verilecek.
Başlatılacak olan proje sadece Almanya için değil; Yunanistan, Bulgaristan, İsviçre ve Türkiye'den de projeye katılan kurumlar olacak. Proje, aralarında kısaca ETH Zürih olarak bilinen Zürih Federal Teknoloji Enstitüsü gibi kuruluşların da bulunduğu toplam yedi partner tarafından hayata geçirilecek. AB Teşvik Fonu Horizon 2020, proje için 370 bin Avro tutarında bütçe ayırdı.
Projenin koordinasyonunu üstlenen Bielefeld Üniversitesi ise, daha proje başlamadan eleştirilere maruz kaldı. Üniversite özellikle de „Köprü“den faydalanması amaçlanan kişiler tarafından eleştiriliyor: Ülkelerinde takibata uğradıkları için Almanya’ya kaçan Türkiyeli akademisyenler.
Köprü Projesi’ni hayata geçirecek olan yedi partnerden birisi kısaca TÜBİTAK olarak bilinen Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu. Bir çeşit ulusal bilim konseyi gibi çalışıyor ve sadece hükümete danışmanlık yapmıyor, aynı zamanda araştırma projelerini organize ediyor, fon desteği sağlıyor. TÜBİTAK'ın Türkiye’de akademisyenlere yönelik baskıların bir parçası olduğu, muhalif akademisyenlerin dahil olduğu projelere finansal desteği kestiği ve akademisyenlerin bilimsel dergi hakemliklerine son verilmesinde TÜBİTAK'ın sorumluluğu olduğu ifade ediliyor.
Türkiye’de 2016 yılında gerçekleşen darbe girişiminden sonra binlerce akademisyen mesleklerinden edildiler, bir çoğu tutuklandı ve haklarında dava açıldı. Ocak 2016'da „Bu Suça Ortak Olmayacağız“ bildirisine imza atan Barış Akademisyenleri'nin bir kısmı ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Bazıları Almanya’ya geldi ve burada grubun Almanya kolunu kurdular. Bir çoğu, Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen Philipp-Schwartz-Vakfı’nın yardımıyla Almanya’ya geldi veya Alman üniversitelerinde bulunan, tehlike ve tehdit altındaki akademisyenler için öngörülen programlardan yararlandı.
Berlin Teknik Üniversitesi’nin „Metropolitan Çalışmalar Merkezi“ kapsamında misafir araştırmacı olarak görev yapan Muzaffer Kaya, „Türkiye’nin bu projeye katılması ironik bir durum, zira Türkiye’de bağımsız bilim baskı altında“ ifadelerini kullanıyor. Kaya da AKP’yi eleştirdiği için Türkiye’de tutuklandı ve İstanbul’daki Nişantaşı Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışırken işini kaybetti. Kaya, „Terör propandası“ yapmakla suçlanıyor. Geçtiğimiz yılın Aralık ayında bildiriye imza atanların duruşmaları görülmeye başlandı.
„Barış için Akademisyenler“ grubu taz’a yaptığı açıklamada Bielefeld Üniversitesi’nin tehlike altındaki akademisyenler için ne tür yardımlar yaptığını bildiklerini ancak Köprü Projesi kapsamında „şaşkınlığa“ uğradıklarını bildirdi. Şaşkınlıklarının sadece Tübitak ile sınırlı kalmadığını belirten grup, „Türkiye’nin ülkede serbest bilimi baskı altında tutarken, bu proje kapsamında savaştan kaçarak ülkeye sığınmış Suriyeli bilim insanlarına yönelik çalışmalarla kendisini uluslararası alanda aklayabileceğine“ işaret ettiler. „Barış için Akademisyenler“in Almanya Grubu Çarşamba günü bir açıklama yaparak bu durumu „çarpık ve tuhaf“ olarak nitelendirdi. Bu yüzden de Bielefeld Üniversitesi’nin TÜBİTAK ile yaptığı işbirliğini durdurmasını talep etti.
Öte yandan Bielefeld Üniversitesi, taz’ın sorusu üzerine TÜBİTAK ile kooperasyonun sürdürüleceğini bildirdi. Yazılı cevapta „Bielefeld Üniversitesi Türkiye’de bilim alanında yaşanan gelişmeleri endişeyle takip ediyor“ denilse de, buna rağmen Türkiye ile işbirliği yapma kararı alındığı, zira Türkiye’nin „Avrupa’da araştırma bölgesinde en çok mülteci akademisyen kabul eden ülke olduğu“ belirtiliyor. Ülkeye sığınan Suriyeli mülteci bilim insanları örnek olarak gösteriliyor. Bu arada Bielefeld Üniversitesi’ndeki projenin yöneticisi de bir açıklama yaptı ve Türkiye'deki proje partnerinin „bilinçli seçildiğini“ söyledi. TÜBİTAK’ın sürgünde yaşayan bilim insanları için hazırlanan danışmanlık programı kapsamında partner olarak kabulünün gerçekleştiğini kaydetti.
Projeye katılan bir çok taraf için durum zor gibi gözüküyor. Bielefeld Üniversitesi TÜBİTAK ile kooperasyon yaparsa çok sayıda Suriyeli ve Iraklı araştırmacı Türkiye’deki Köprü Projesi’nden yararlanacak. Bununla birlikte AB siyasi bir enstrüman olarak kullanılabilecek bir bilimsel kurul oluşturdu. Muzaffer Kaya, Türkiye’de yaşayan Suriyeli akademisyenlerin yardıma ihtiyacı olduğunun bilincinde ancak Türk hükümeti ile çalışmak yerine „Dayanışma Akademileri“ gibi sivil kurumlarla çalışılmasını öneriyor. Bu akademiler Türkiye’de varolan bilimsel kurumların dışında eğitim ve araştırmalar organize etmeye çalışıyor. İlk Dayanışma Akademisi 2016 yılının Eylül ayında, Kocaeli'nde kuruldu.
Kaya, Bielefeld Üniversitesi’nin TÜBİTAK ile yaptığı anlaşmanın „yanlışlıkla“ oluştuğuna inanmak istiyor. Ne var ki, „Barış için Akademisyenler“ ile yapılan ve sonuçsuz kalan görüşmeler bunun tersine işaret ediyor. Kaya „Bu ortak çalışmayı eleştirmeye devam edeceğiz“ diyor ve ekliyor „Şu anda daha fazla bir şey yapamayız.“
Bu arada Almanya’daki „Barış için Akademisyenler“in Köprü Projesi’nden yararlanmaları pek mümkün olmayacak, çünkü projeden sadece iltica statüsü olan akademisyenler yararlanabilecek. Federal Göç ve Uyum Dairesi’nin (Bamf) verilerine göre Türkiye’den Almanya’ya gelen sadece her dört mülteciden birine iltica hakkı tanınıyor. Ayrıca akademisyenlerin bir kısmı Türkiye’ye geri dönemeyeceği endişesiyle iltica müracaatında bulunmadı. Elbette, günün birinde eleştirel akademisyenler için ortam biraz rahatlarsa…