Hürriyet, CNN Türk hatta DHA'dan daha büyük bir risk, özgür ve bağımsız yayın yapan gazetelerin dağıtıldığı „Yaysat“ şirketinin de iktidarın eline geçmiş olması.
Hürriyet, CNN Türk ve Doğan Haber Ajansı'nın (DHA) da içinde bulunduğu Doğan Medya Grubu'nun satışı, Perşembe günü itibariyle KAP'a bildirildi. Grubu satın alan kişi, yıllar önce Milliyet ve Vatan gazetelerini alarak medyaya giren ve pişmanlığını gizleyemeyen Erdoğan Demirören.
Erdoğan Demirören, 1980'lerde Turgut Özal’ın öngördüğü yeni basın patronu tipolojisinin kristalleşmiş hâli: Holdingi enerji, sanayi, gayrimenkul, inşaat ve madencilik alanında faaliyet gösteriyor ve “kim için niye ve nasıl girdiği“ bilinmeyen basın sektöründe sürekli zarar ediyor.
Örneğin AKP iktidarının ilk günlerinde bütün mallarına ve de medya grubuna (diğer medya gruplarının alkışları eşliğinde) el konulan Cem Uzan, Star gazetesinden tek kuruş kâr etmediği gibi her gün yüz binlerce dolar zarar ederek gazeteyi çıkartıyordu. O gazete, 2004 yılında el konulmasının ardından AKP ve Erdoğan karşıtı arşivi de silinerek AKP’ye yakın işadamlarına verildi. Gazeteyi alan hiçbir iş insanı da çıkıp “Yahu bu her gün zarar ediyor, ben bunu niye alayım?“ demedi.
Türkiye’nin en büyük gazetesi Hürriyet günlük 200 bin civarında, neredeyse kâğıt ve baskı maliyetinden ucuza satılıyor; reklam gelirlerinin de bırakın üst düzey yöneticilerinin bol sıfırlı maaşlarını, baskı maliyetini bile anca karşıladığını tahmin ediliyor. Kaldı ki üzerinde konuştuğumuz satışta, duyanların pek de yakıştıramadığı, „Ucuza gitmiş,“ dediği 890 milyon ila 1.1 milyar dolar arası bir meblağa satılması öngörülen bu grubun yıllık ortalama zararı 100 milyon dolara yakın. Medya grubu, Demirören'in elinde de zarar etmeye devam edecek. E bu adam işadamı, bu kadar zarar edecekse, Demirören, kendi sözleriyle „nasıl girdi bu işe ya, kim için?“
Borsa yatırımcıları bu soruların cevabını bizden çok daha iyi biliyor olmalı ki Doğan Gazetecilik AŞ’in piyasa değeri bir anda İstanbul Borsası’nın yasal sınırı olan % 20 oranında arttı. „Satılan mal iyiymiş“ demek mümkündü ama malı satıp kurtulan Doğan Holding’in hisseleri de aynı oranda arttı.
Elbette gazetelerin aslında siyaset üzerinde etkili olup, yeri geldiğinde istenildiği gibi eğilip bükülerek dolaylı yollardan çok para kazandırması büyük bir sır değil. Türkiye’nin en büyük müteahhitlerinin devletten ihale üzerine ihale alırken arada bir iki gazete bir iki de televizyon satın alıp hükümetin emrine sunması artık hepimizin için son derece alışıldık bir durum.
Hürriyet’in (ve buna bağlı olarak Kanal D’den CNN Türk’e bir sürü televizyonun) satılmasıyla “Doğan grubu neydi ki?“ „Onlar zaten hükümetin emrinde değil miydi?“, “Ne değişecek şimdi?“ türünde meseleyi hafife alan yorumlar yapılıyor. Maalesef bu iş o kadar basit değil.
Satılan paketin içindeki şirketlerden biri de Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri A.Ş, yani Yaysat. Yaysat, gazeteleri, dergileri satış noktalarına ulaştıran, Türkiye’deki iki dağıtım şirketinden biri. 2015 sayılarına göre gazete dağıtım pazarının yüzde 68'ine sahip. Diğer dağıtım şirketi ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çok uzun süre önce ele geçirdiği Sabah grubuna bağlı Turkuvaz Dağıtım şirketi. Yani her türlü gazete veya dergiyi satıldığı noktaya götüren ya Yaysat ya da Turkuaz. Bu satışın ardından Yaysat ve Turkuaz'ın artık tamamen ortak hareket edeceğini kestirmek güç değil değil. Peki şimdi ne olacak?
En iyi senaryo, iki dağıtım şirketi de rekabet koşullarında faaliyetini sürdürecek. Hiçbir şey değişmeyecek. Eğer uslu durursanız siz de Şirinler köyünü görebileceksiniz, diş perisi yastığınızın altına para koyacak, falan filan.
Kötü senaryo ise biraz farklı: Yaysat ve Turkuaz birlikte dağıtım komisyonlarını yükseltecek, muhalif gazetelere bu yükselttiği komisyonları uygularken AKP yanlısı medyaya indirimler sunacak, yeri gelecek bedavaya dağıtacak. Önce tirajı düşük yayınlar etkilenecek. Şu an mevcut durumda zaten bayiilerin son bir kaç yıldır artık satmak istemediği, neredeyse sadece süpermarketler ve kitapçı zincirlerinde satılan muhalif gazete ve dergiler yüksek komisyonlar altında, kendilerini destekleyen holdingleri de olmadığı için yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklar.
Kaldı ki yukarıdan gelen bir emirle, özellikle Anadolu’ya dağıtılan gazete ve dergilerin, paketleri bile açılmadan “satılmadı“ denilerek geri gönderilme ihtimali de var. Belki bir ihtimal Sözcü gibi muhalefetiyle daha çok iktidara hizmet eden gazeteleri dağıtıp çifte standart uygulamadıklarını iddia edecekler ya, aslını isterseniz ona da çok gerek yok. Örneğin Cumhuriyet Gazetesi, dağıtım şirketini mahkemeye verse o davaya kim bakacak? Rekabet kuruluna gitse ne olacak?
Sözün kısası, Yaysat bu satışın, gölgede kalan, önemli bir şirketi. 2019’da hatta belki daha da erken yapılacak seçimler öncesi Türkiye’deki artık on binlerce gazete bayiinin vitrinleri üzerinde de bir AKP tekeli olacak.