Doğan Medya'nın Demirören Holding'e satılmasının ardından ana akımın akibetini, basın özgürlüğünü ve haber alma hakkını bekleyen tehlikeleri, Ceren Sözeri ile konuştuk.
Doğan Medya grubunun patronu Aydın Doğan’ın uzun süredir AKP iktidarı tarafından baskı altına alındığı, bazı ticari tehditlerle yüzleşmek zorunda kaldığı konuşuluyordu. 2 hafta önce Doğan Medya, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Demirören Holding’e satıldı. Doğan Medya, Türkiye’de ana akımı temsil eden, büyük kitlelere ulaşabilen bir mecraydı. Bundan birkaç gün sonra ise Kürt medyasının en önemli gazetelerinden Özgürlükçü Demokrasi’ye kayyım atandı.
Bu mecranin satılmasıyla ana akımın akibetini, basın özgürlüğünü ve haber alma hakkını bekleyen tehlikeleri Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Ceren Sözeri ile konuştuk.
En büyük gazete ve televizyonları bünyesinde bulunduran Doğan grubunun, iktidara yakınlığıyla bilinen Demirören Holding’e satılmasının Türkiye’ye etkisi nasıl olacak?
Doğan Medya’nın satılmasıyla medya korkunç bir hale bürünecek. Doğan’a bağlı gazete ve televizyonlar ana akımı temsil ettiği için önemli bir konumdaydı. Evet, belki hükümete yakın bir yayın politikası izliyordu ve iktidarın her dediğini yapıyordu… Ama Hürriyet ve Posta gazeteleriyle CNN Türk kanalı, iyi kötü yaptığı habercilikle geniş kitlelere erişebiliyordu. Türkiye’de artık ana akım medyanın olmadığını söyleyebiliriz.
Yeni patronun ilk yapacağı iş yayın politikasını değiştirmek mi olacak?
Demirören, 2011’de de Doğan Medya bünyesindeki Milliyet ve Vatan gazetelerini satın almıştı. Ve o günden bu yana da gazetecilik konusunda o kadar hevesli olmadıklarını gördüğümüz bir yayın politikası izlediler. Hatırlarsınız, basına sızan bazı TAPE’lerde Demirören Holding’in patronu Erdoğan Demirören’in, yapılan bir haber nedeniyle o gün başbakan olan Tayyip Erdoğan’ı aradığına ve onu üzdüğü için özür dilediğine, hatta telefonda ağladığına şahit olmuştuk.
Türkiye’de medya patronu olmak için iktidara yakın olmaktan başka yol yok mu?
Doğan Medya’nın satılması, bir kırılmaya neden oldu. Bu kırılmayla medya patronu olmak isteyenler, önce iktidardan icazet almak zorunda kalacak.
Türkiye’de ana akımı iktidarın ele geçirdiğini söylüyorsunuz. Peki, insanlar bundan sonra Hürriyet okumayacak mı? CNN Türk izlemeyecek mi?
Bir süre Hürriyet okuyup, CNN Türk izlemeye devam edecekler elbette. Birden bire bugünün muhalif gazeteleri Cumhuriyet, Evrensel ve Birgün’ü okumaya başlayacakları beklentisi gerçekçi değil. Ancak internet gazetelerine bir kayış olacaktır.
İnternet gazetelerine müdahale etmek, sansürlemek daha kolay değil mi?
Aslında değil. Türkiye’de haber siteleri çok sık kapansa da, alan adlarına yapılan rakam eklemeleriyle yeniden açılıyor. Sendika.org tam 62 kez kapatıldı. Şu an “sendika62.org“ adresinden yayın hayatına devam ediyor. İnsanlar yasaklara karsi VPN kullanmaya başladı. İnternet, yasakların işleyeceği bir mecra değil.
Türkiye’de gazetecilik, biraz da aktivist olmayı gerektiren bir mesleğe mi dönüştü yani?
Gezi protestoları sırasında gazeteciler aktiviste dönüştü zaten. Türkiye’de aktivist ile gazeteci arasındaki ilişki çok geçişken bir hale geldi o yüzden. Örneğin Doğan Medya’da çalışan bir gazetecinin yaptığı haberleri okuyoruz… Ardından da Twitter hesabından yaptığı paylaşımlara. İkisi birbirinden tamamen farklı kişilikler. Sosyal medyada tamamen bir aktivist görüyoruz.
Peki gazeteci, aynı zamanda aktivist olarak finansal anlamda hayatını devam ettirebilir mi?
Gazetecilerin buna pek de cesaret edebileceğini sanmıyorum. Onların da hayatlarını devam ettirecek yaşamsal kaynaklara ihtiyacı var. İnternet Türkiye’de çok gelir getiren bir mecra değil. Dolayısıyla “Gerekiyorsa simit sat“ diyerek gazetecilerden kahramanlık beklemek doğru olmaz. Ancak yeni gelir modelleri oluşacaktır.
Türkiye’de gazeteler ve gazetecilerin terörist ilan edildiği bir ortamda, muhalif yayınlara para desteği yapmak riskli değil mi?
Elbette bu tür riskler var ama insanları sonsuza dek sopayla korkutamazlar. Korku eşiğinin aşıldığı zamanlar vardır. Gazetelere de büyük iş düşüyor tabii ki. Türkiye’de, bağımsız gazetecilik yaptığını söyleyenlerin manşetlerine baktığımızda, çoğu zaman muhalefet partisi gibi çalıştıklarını görüyoruz. Bu üsluba dikkat etmeliler. Zira bu durum aynı zamanda hem bağımsız gazetecilik, hem de daha fazla okur çekmek adına liberal bir fırsattır. Böylece maddi olarak desteklemek de okur açısında bir risk faktörü olmaktan çıkacaktır.
Türkiye’deki bağımsız haber siteleri reklamlardan pay alamıyor, Avrupa’dan gelen fonlarla ayak durmaya çalışıyor. Sizce bu sürdürülebilir bir durum mu?
Bence bu vicdani bir durum. Yani Avrupa Birliği, Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ve basın özgürlüğü konularında çok bir şey yapamıyor ve bu nedenle de fon aktarıyor. Yani “Elimizden bir şey gelmiyor ama en azından bağımsız gazetecilik için fon veriyoruz“ diyorlar. Bu elbette sürdürülebilir bir şey değil ancak elden gelen başka bir şey de yok. Aslında Türkiye’de de internet gazeteciliğini fonlayabilecek, reklam verebilecek bir sermaye var. Lakin korkuyorlar. Okur, habere ulaşmak için para verme zorunluluğunu hissene dek bu sistem böyle devam edecek.
Doğan Medya’nın satılmasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın erken seçime gideceği yönünde ilişki kuranların sayısı çok. Siz ne dersiniz?
Anketlerde ikna edici bir veri elde etmedikçe, Erdoğan’ın erken seçime gitmeye çok niyetli olacağını sanmıyorum.
Erdoğan, Doğan Medya’nın kendisine yakın bir iş insanı tarafından satın alınmış olmasının seçim sürecinde işine yarayacağını düşünüyor mudur?
Erdoğan, eski sembolleri yıkma ve yenilerini yaratma konusunda çok hevesli. Özellikle Hürriyet gazetesi Erdoğan için fethedilmesi gereken bir kale niteliğindeydi. Kendi cephesine “Bakın, biz bunu da yendik“ dedirtebileceği bir zafer yaşatmak istemiş olabilir. Muhtemelen bu zaferin seçim sürecinde işine yarayacağını da düşünüyordur. Ancak Doğan Medya’nın el değiştirmesi ters tepki de yaratabilir.
Nasıl?
16 Nisan 2017 referandumunda toplumun ikiye bölündüğünü, kamplaştığını gördük. Şimdi Doğan Medya’ya bağlı CNN Türk ya da Hürriyet gazetesinin yayın politikasının tamamen değişmesi, Erdoğan karşısında itirazda bulunuyormuş gibi yapan bir ana akımın olmayacağı anlamına geliyor. Oysa Erdoğan’ı desteklemeyen insanlara da bir şekilde ulaşılması, en azından soru soruluyormuş gibi yapılıyor olması daha mantıklı olurdu. İktidarın kontrolü altındaki bir mizansene kimse inanmaz. Eğer Erdoğan’ın danışmanları ya da çevresindekiler ona bu yönde akıl verdiyse bu stratejik bir hata.
Gazete ve televizyon kanallarının yanısıra Doğan Haber Ajansı ve Türkiye’de basılan tüm gazete ve dergileri dağıtan iki dağıtımcıdan biri olan Yay-Sat da satıldı. Ajansların ve dağıtımcıların da iktidar güdümüne girmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu iki satış belki de hepsinden daha önemli. Bağımsız gazete ve haber siteleri, Doğan Haber Ajansı’nın içeriklerini kullanıyordu. Bu durum, artık nükleer santral, rant, cinsel istismar gibi konuların daha az ya da hiç haber olmayacağı anlamına geliyor. Büyük şehirler dışında yaşayan insanların haber konusu olmaması, onları bu talan karşısında kamçılayabilir.
Doğan Medya’nın el değiştirmesini tartıştığımız günlerde, Kürt medyasının en önemli gazetelerinden Özgürlükçü Demokrasi’ye kayyım atandığını, çalışanlarının gözaltına alındığını duyduk. Bu ne anlama geliyor?
Kürtlerin gazeteleri daha önce, 90’larda derin güçler tarafından bombalandı, çalışanları öldürüldü. Şimdilerdeyse öldürülmeseler de yağmalanıyorlar. Üstelik ne hükümetten bir yetkili, ne de iktidara yakın bir medyadan buna dair bir açıklama dahi yapılmıyor. Gazeteye kayyım atanmasını gizlemek ya da gerekçelendirmek bile istemiyorlar. Türkiye’de Kürtleri bitiremeyeceğiniz gibi onların medyasını da bitiremezsiniz. Birini kapatsanız da başka bir yerden çıkacaklar. Hep çıktılar.