Türkiye ABD’yle ve Batıyla yeni bir denge düzleminde buluşmak istiyor. AKP iktidarının ABD ve Batıyla yaşadığı gerilimi hafifletme ve Rusya’yla iyi ilişkilerini devam ettirme çabası sürdürülebilir mi?
Türkiye, uluslararası kapitalist sistemin içerisinde yer alan bir ülkedir ve bağımlı bir ekonomisi vardır. Türkiye ithalat ve ihracatının çok büyük bir kısmını Avrupa Birliği ülkeleriyle yapmakta, Türkiye’ye en çok yatırım Batılı ülkeler tarafından yapılmakta, ülkenin ihtiyaç duyduğu fonlar Batılı finansal kuruluşlardan gelmektedir. Tüm bunlara Türkiye’nin NATO, IMF, OECD üyelikleri ve AB aday üyeliği de eklendiğinde tablo tamamlanmaktadır: Türkiye iktisadi ve siyasi mekanizmalar bakımından Batı bloğunun bir parçasıdır, Batıya bağımlı durumdadır.
AKP iktidarı, özellikle son birkaç yıldır ABD’yle ve AB ile bir gerilim yaşamaktadır ve Rusya ile de giderek yakınlaşmaktadır; bu doğrudur ama buradan yola çıkarak AKP’nin Türkiye’yi uluslararası sistemden koparmak istediği ya da anti-Amerikancı, anti-emperyalist bir siyaset izlediği, Rusya, İran ve Çin’le birlikte Batı karşıtı “Avrasya ekseni“nin bir üyesi haline geldiği yönünde değerlendirmeler yapmak yanlış olacaktır.
AKP iktidarı belki Rusya’dan S-400 füzeleri alabilir ama borç alamaz, Rus şirketlerinin yatırımları Batılı şirketlerin yerini dolduramaz, Rus finansal sermayesi Türkiye’nin açıklarını fonlamaya yetmez, AKP iktidarı NATO’dan çıkamaz, İncirlik Üssü’nü ve diğer ABD-NATO üslerini kapatamaz.
Son aylarda yaşanan gelişmelere bakıldığında da Türkiye’nin ABD’yle ve Batıyla yeni bir denge düzleminde buluşmak istediği görülebilmektedir. Trump tarafından görevden alınmadan hemen önce Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ile bu yönde görüşmeler yapıldı. Erdoğan Papa’yı ziyaret etti, Varna’da AB zirvesine katıldı, Suriye’de gerçekleştirilen Zeytin Dalı Operasyonu ile ABD’ye “Suriye’de Esad’ı devirmek için yine birlikte çalışabiliriz“ mesajı verilmek istendi. Doğu Guta’daki kimyasal iddiaları sonrası ABD’nin ve Batılı devletlerin Suriye’ye yönelik bir askeri operasyonu gündeme geldiğinde, AKP iktidarının bu müdahaleye destek vereceğine dair sinyaller verdi.
Dolayısıyla AKP iktidarının ABD ve Batıyla yaşadığı gerilimi hafifletme ve Rusya’yla iyi ilişkilerini devam ettirirken tekrar Batı bloğundaki yerini alma gibi güncel bir yaklaşımının olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Ancak bu o kadar kolay olmayacaktır. Batı karşıtı kampla yakınlaşmasının sınırları vardır ve Suriye meselesinde görüldüğü üzere AKP iktidarının, bu şekilde hareket etme kapasitesi giderek daraltmaktadır. Öte yandan Erdoğan’ın Batı için giderek öngörülemeyen bir figür haline gelmesi ve inşa ettiği rejimin karakteri, ABD ve Batıyla olan ilişkileri tamir etmeyi zorlaştırmaktadır. Önümüzdeki aylarda AKP dış politikasının sınırlarına dayanıp dayanmadığı ve iki tarafı da idare etmeye yönelik bu tutumun sürdürülüp sürdürülemeyeceği daha net bir şekilde gözlemlenebilecektir.