NSU, 2000'li yıllarda Almanya'da 8 Türk öldürdü. 438 duruşmanın ardından Çarşamba günü sona erecek olan davada Federal Savcılık tarafından karanlıkta bırakılan pek çok nokta bulunuyor. Ocak ayındaki duruşmadan bir izlenim, bir hatırlatma: NSU kimdir? Ne yaptı? Karar duruşmasında adalet yerini bulacak mı?
Münih'teki mahkeme salonunda Abdülkerim Şimşek gözyaşları içinde. Sesi giderek yükselse de kendini kaybetmemeye çalışıyor:
„Neden benim babam? Kökeni yüzünden insan öldürmek ne kadar hastalıklı bir durum. Benim babam size ne yaptı? İtiraf videosunda babanızı yerlerde kanlar içinde görmek nasıl bir şeydir, anlayabilir misiniz?“ Şimşek, güçlükle kendine hakim oluyor. Önündeki bardakta duran sudan bir yudum içiyor. Sonra yargıç Manfred Götzl’e bakarak konuşmaya devam ediyor; „Babamın öldürülmesinde suçu olan herkesin en yüksek cezayı almasını istiyorum.“
Münih’te görülen NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) terör örgütü davasında yaptığı konuşma Abdülkerim'i halsiz bırakıyor. 30 yaşındaki tıp öğrencisinin üzerinde siyah bir gömlek ile siyah bir ceket var. Gergin bir şekilde ellerini ovuşturuyor: „Babam için buradayım.“
Abdülkerim'in babası Enver Şimşek, 9 Eylül 2000 tarihinde Nürnberg'de gerçekleşen silahlı saldırı sonucu öldürüldü. İki katil yan yolda duran seyyar çiçekçi minibüsüne geldiler. Şimşek'i güpegündüz, yakın mesafeden vurdular. Dokuz kurşunun altısı Şimşek’in kafasına isabet etti. Katiller kurbanlarının fotoğrafını çektiler. 38 yaşındaki Şimşek, iki gün süren yaşam mücadelesinin ardından tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.
Saldırıların arkasında NSU'nun olduğu yıllar sonra, 2011 yılında ortaya çıktı. Enver Şimşek, terör örgütünün ilk kurbanı olmuştu. Şimşek’ten sonra 9 kişi daha öldürüldü: Abdurrahim Özüdoğru, Süleyman Taşköprü, Habil Kılıç, Mehmet Turgut, İsmail Yaşar, Theodoros Boulgarides, Mehmet Kubaşık, Halit Yozgat ve Michèle Kiesewetter. Cinayetlere ek olarak NSU Nürnberg’te bir, Köln’deyse iki bombalı saldırı düzenledi; 24 kişi yaralandı. 15 de soygun gerçekleştirdiler.
2013 yılının Mayıs ayından bu yana Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde görülen 403 duruşmada bu olaylar tüm detaylarıyla incelendi. Şimdi, 5 yıl sonra söz bir kez daha kurban yakınları ve müdahil avukatlarda. Kurban yakınlarının yıllardır çektikleri acılar bir kez daha açık bir şekilde dile getiriliyor. Seri cinayetlerin aydınlatılmasında bir türlü giderilmeyen eksiklikler derin hayal kırıklıklarına yol açıyor.
Geride kalanlar, babasının, oğlunun veya kız kardeşinin ölümünden sonra hayatının nasıl paramparça olduğunu anlatıyor. Soruşturma esnasında görevlilerin kendilerine şüpheli muamelesi yapılmasından duydukları derin üzüntüyü ifade ediyorlar. NSU destekçilerinin sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaşma ihtimalinin kendilerini ne kadar korkuttuğunu anlatıyorlar.
Abdülkerim Şimşek, mahkeme salonunda 2 yaşındaki kızından bahsediyor: „Ona dedesinin sadece Türkiye kökenli olduğu için Naziler tarafından öldürüldüğünü anlatmak zorunda kalacağım.“ Bir kez daha sesindeki öfke hissediliyor. Konuşurken sadece Carsten S.'ye hafifletilmiş ceza verilmesini talep ediyor. Carsten S. davada itirafçı olan tek kişi. İtirafçı, konuşma sırasında elleriyle yüzünü örtüyor ve ağlamaya başlıyor. Baş sanık Beate Zschäpe ise donuk gözleriyle etrafa bakmaya devam ediyor.
Abdülkerim Şimşek’ten önce duruşmada Elif Kubaşık ile kızı Gamze konuştu. NSU onların ailelerini de paramparça etmişti. Teröristler, Mehmet Kubaşık’ı Dortmund’taki küçük büfesinde 2006 yılının Nisan ayında kurşunladılar. Kubaşık, Alman pasaportuyla gurur duyan bir kişiydi. Elif ile Gamze Kubaşık, Münih’te görülen davanın neredeyse tüm duruşmalarına katıldılar. Elif Kubaşık kürsüde konuşmaya başlarken her duruşmadan sonra hastalandığını anlatıyor; „Kalbim Mehmet ile birlikte mezara gömüldü.“
Gamze Kubaşık çok acı çekti. Bir yıl boyunca evden çıkmadı. Mesleki eğitimini bıraktı. Mehmet’in ablası Günay Kubaşık, Türkiye’de yaşayan annesiyle babasının duygu ve düşüncelerini avukatı aracılığıyla ifade ediyor. Babasının Mehmet gömülürken mezara girip „Ben ölmeliydim oğlum, sen değil“ feryadını, annesinin acıdan kalp krizi geçirdiğini anlatıyor. Günay Kubaşık tüm bunlara dayanmanın çok zor olduğunu belirtiyor. Annesiyle babasının acıya dayanamadıkları için bugüne dek oğullarının fotoğrafına bir kez bile bakamadıklarını söylüyor. „Bir ömür boyu acı çekmeye lanetlendik“ ifadelerini kullanıyor.
Kubaşık ailesinin yaşadığı acının kaynağı sadece bir yakını kaybetmiş olmakla sınırlı değil. Cinayetten sonra polis aileye yönelik bir soruşturma başlattı. Emniyet güçleri, Elif Kubaşık’ın dairesini eğitilmiş köpeklerle aradı; eşinin mafyaya veya PKK'ye uyuşturucu satıp satmadığını sordular.
Kubaşık ailesinin başına gelenleri diğer aileler de yaşadı. Şimşek ailesinin avukatı cinayetten sonra ailenin telefonlarının dinlenmeye başlandığını, otomobillerine dahi dinleme cihazı yerleştirildiğini hatırlıyor. Şimşek ailesine de kurbanın uyuşturucu pazarlayıp pazarlamadığı, haraç toplayıp toplamadığı sorulmuş. Hatta polis memurları bir metres hikayesi uydurarak anne Şimşek’ten itiraflar dinlemeyi ummuşlar. Polis bugüne dek Şimşek ailesinden bir özür dileme gereğini duymamış.
Nürnberg’te bir döner büfesi işletirken 2005 yılında öldürülen İsmail Yaşar’ın yakınlarının avukatı, Yaşar ailesinin uyuşturucu satıcılığı şüphesiyle cinayetten hemen sonra sorgulandığını anlatıyor. 2005 yılının Haziran ayında işlenen cinayetin akabinde, dükkandaki döner bıçakları bile eğitilmiş köpeklere koklatılmıştı. Avukat, „İsmi Müller olan bir aşçı öldürülse, hakkında da böyle işlem yapılır mıydı?“ diye soruyor. Bu arada Yaşar cinayetinde dört görgü tanığı vardı ve olay yerinde açık tenli, bisiklete binen iki kişi gördüklerini anlatmışlardı. Sorgu memurları, tanıkların ifadelerini değerlendirmeye almadı. „Anlatılanlar mekanizmaya uygun düşmemişti.“ Yaşar, Kubaşık ve Şimşek aileleri için bu mekanizmanın bir adı var: Kurumsal ırkçılık.
Ailelere yönelik haksız şüphelerin ortadan kalkması 4 Kasım 2011 tarihinden sonra gerçekleşti. Uwe Mundlos ile Uwe Böhnhardt Eisenach kentinde yaptıkları bir banka soygunundan sonra polis tarafından çevrilince intihar ettiler. Kısa bir süre sonra Beate Zschäpe üçlünün ikamet ettiği Zwickau’daki daireyi ateşe verdi ve NSU’yu anlatan bir DVD’yi bazı medya kuruluşlarına gönderdi. 13 yıl yer altında faaliyet gösteren terör örgütü böylece ortaya çıkmış oldu. Kurbanlar da sanık olmaktan kurtuldular.
Beate Zschäpe mahkeme salonunda sarf edilen sözleri hiç etkilenmeden dinliyor. Zschäpe 2015 yılının Aralık ayında suskunluğunu bozmuş ve bir açıklama yapmıştı. Açıklamasında tüm cinayetleri Mundlos ile Böhnhardt’ın işlediğini söylemişti. Cinayet işlemek istemediğini ve cinayetlerden hep sonradan haberdar olduğunu anlatmıştı. Zschäpe, Mundlos ile Böhnhardt adına kurbanlardan özür dilemiş ama kendi faaliyetleri için aynı davranışta bulunmamıştı.
Elif Kubaşık bu açıklamayı „gerçekten iğrenç“ bulduğunu söylüyor ve ekliyor, „Öyle iğrenç ki, sanki bizimle dalga geçiyor. „Söylediği her şey yalan!“ Baş sanığın hak ettiği cezayı almasını istiyor. Kurban yakınlarına göre verilecek ceza ömür boyu hapis olmalı, ki Alman Federal Başsavcılığı da bu cezayı talep ediyor.
Davanın sonunda herkesin huzura kavuşması mümkün olmayacak, çünkü en önemli sorunun cevabı açık kalıyor. NSU üyeleri hedef olarak niye Enver Şimşek’i seçtiler? Niye Mehmet Kubaşık? Niye İsmail Yaşar?
Elif Kubaşık „Benim sorularım yanıt bulmadı“ diyor. Olay yerlerini seçen yardımcılar var mıydı? Ben onlarla karşılaşıyor muyum? Dortmund’ta çok sayıda Nazi yaşıyor. Elif Kubaşık’ın kızı 32 yaşındaki Gamze de dava başlarken çok umutlu olduğunu söylüyor. „Olay aydınlatılacak“ diye umut ettiğini ancak bu umudunun zaman içinde yitip gittiğini anlatıyor.
Kurbanların avukatları dava boyunca baş sanık Zschäpe'ye 300’den fazla soru sordu. İşbirlikçiler, yataklık yapanlar var mıydı? Şimdiye dek aydınlatılmayan olaylar nelerdi? Zschäpe soruların hiçbirine yanıt vermedi. Cevaplarını haftalar sonra, avukatları aracılığıyla, sadece yargıçlara verdi. „Verilen cevapların hiçbir değeri yoktu. Ve kurbanlara saygısızlıktı,“ diyor müdahil avukatlardan biri.
Gamze Kubaşık bir suçlu daha olduğunu ifade ediyor: Federal Savcılık. Kubaşık işbirlikçilerin olup olmadığının hiç araştırılmadığına dikkat çekiyor. Son sözlerini söylerken salondaki üç savcıya hitaben konuşuyor: „Başka birilerinin daha yargılanacağını sanmıyorum. Sizin için bu mesele kapandı.“ Kendisinin ise canını acıtan sorularla yaşamaya devam etmek zorunda olduğunu belirtiyor. Kubaşık, Başbakan Angela Merkel’in verdiği, „olayları aydınlatmak için gereken her şeyin yapılacağı“ sözünün savcılar tarafından tutulmadığını söylüyor.
Federal Savcılığa göre NSU, sadece Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos’tan oluşuyordu. Savcılık işbirlikçi olarak dört kişi hakkında dava açtı ve haklarında 12 yıla kadar hapis cezası talep etti. Başka işbirlikçiler hakkında soruşturma yapıldığı ancak kimsenin bulunmadığı ileri sürülüyor.
Aileler bu açıklamaya inanmıyor. Şimşek ailesinin avukatı örnekler veriyor. Enver Şimşek, öldürüldüğü sokağa 2000 yılında sadece beş kere gitmişti. Failler onun 9 Eylül günü orada olacağını nereden biliyorlardı? Peki, bir keresinde İsmail Yaşar ile kavga eden, Thüringen’deki aşırı sağcılarla bağlantısı bulunan diğer Neonazi kimdi? Hedefi seçen kişi miydi?
Ayşe Yozgat, Aralık ayında yaptığı konuşmada „Allah günün birinde her şeyin açıklanmasını sağlayacak. O gün gelecek“ diyordu. Oğlu Halit NSU’nun sondan bir önceki kurbanıydı. 2006 yılının Nisan ayında Kassel kentinde işlettiği internet kafede kurşunlandı. Olay anında internet kafede bir anayasayı koruma örgütü memurunun bulunuyor olması Yozgat ailesinin zihnini bulandırıyor. Gizli servis üyesi bu görevli birçok kere Münih’e davet edildi ama olaydaki rolü bir türlü açıklığa kavuşturulamadı.
İsmail Yozgat „ajan“ın cinayete karışmış olacağını ifade ediyor. İsmail Yozgat’ın açıklaması tutulan ortak yasın manifestosu haline geliyor. Yozgat can çekişmekte olan oğlunu hangi halde bulduğunu anlatmak için kendini mahkeme salonunun ortasında yere atıyor. Şimdi ise Ayşe Yozgat baş sanık Zschäpe'ye bakarak konuşuyor: „Geceleri başınızı yastığa koyduğunuzda, uyuyabiliyor musunuz? Ben on bir yıldır uyuyamıyorum.“
Almanca'dan Türkçe'ye çeviren: Gülay Durgut
*Konrad Litschko tarafından yazılan bu makale, Ocak 2018'de taz'da yayınlanmıştır. Konrad Litschko, NSU davasını 5 yıl boyunca takip etti.
Münih Yüksek Bölge Mahkemesi’nde beş yıldır görülen NSU davasında karar aşamasına gelindi. Karar Çarşamba günü açıklanacak. Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) ile ilgili önemli bilgileri derledik.
Failler
NSU, „Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü“ açılımının kısaltması olarak okunuyor. Örgüt Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt ve Beate Zschäpe adlı üç neonaziden oluşuyor. Bu üç isme yardım edenler ve şebekenin gerçek büyüklüğü hala aydınlatılmış değil.
Üç sanık, 2000-2011 Nisan ayları arasında ırkçı cinayetler, saldırılar ve banka soygunları planlayıp uyguladılar. Örgütün varlığı 4 Kasım 2011 yılında ortaya çıktı. Mundlos ile Böhnhardt Eisenach’ta düzenledikleri banka soygunu sonrasında polise yakalanmamak için intihar etti. Olaydan kısa bir süre sonra Zschäpe üçlünün Zwickau’daki evini ateşe verdi ve işlenen suçları içeren bir DVD’yi başta medya kuruluşları olmak üzere çeşitli adreslere gönderdi. Ardından teslim oldu. 13 yıl boyunca yeraltında faaliyet gösteren NSU ile ilgili dava, 6 Mayıs 2013 tarihinde Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Davada Zschäpe ile üçlüye destek veren dört işbirlikçi yargılanıyor. Federal Savcılık işbirlikçiler haklarında 12 yıla kadar hapis cezası talep ediyor.
Suçlar
Üçlü on kişiyi öldürdü. Öldürülenler arasında sekiz Türkiyeli, bir Yunan usüllü şahıs bir de Alman polis bulunuyor. Failler, kurbanları işyerlerinde, yakın mesafeden ateş ederek öldürdüler. Cinayetlerin dışında Köln’de iki bombalı saldırı düzenlediler, 15 banka soygunu gerçekleştirdiler. Köln’ün, Mülheim semtindeki Keupstrasse üzerinde Türk berber dükkanı önünde düzenledikleri çivili bomba saldırısında 22 kişi yaralandı.
Kurbanlar
Neonazilerin kurbanları çoğunlukla Türkiye kökenli erkekler oldu. Kurbanların hepsi hizmet sektöründe çalışıyordu. Yunan kökenli, mesleği çilingirlik olan bir erkek ile bir Alman kadın polis faillerin canına kıydığı diğer kurbanlar oldular.
Enver Şimşek, 38 yaşında, çiçekçi, 9 Eylül 2000 tarihinde Nürnberg’in, Langwasser semtinde silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
Abdurrahim Özüdoğru, 49 yaşında, 13 Haziran 2001'de Nürnberg’te işlettiği terzi dükkanında başına iki kurşun sıkılarak öldürüldü.
Süleyman Taşköprü, 31 yaşında, manav, 27 Haziran 2001’de, Hamburg’un Bahrenfeld semtindeki dükkanında silahla öldürüldü.
Habil Kılıç, 38 yaşında, manav, 29 Ağustos 2001’de Münih’in Ramersdorf semtinde bulunan dükkanında başına iki kurşunla vuruldu.
Mehmet Turgut, 25 yaşında, Rostock’taki dönercide çalışırken 25 Şubat 2004 günü başına sıkılan kurşunla can verdi.
Ismail Yaşar, 50 yaşında, döner büfesi işletiyordu, 9 Haziran 2005 tarihinde Nürnberg’teki dükkanında öldürüldü.
Theodoros Boulgarides, 41 yaşında, 15 Haziran 2005’te Münih’te işlettiği çilingirci dükkanında öldürüldü.
Mehmet Kubaşık, 39 yaşında, 4 Nisan 2006 yılında Dortmund kentinin Nordstadt semtinde işlettiği büfesinde öldürüldü.
Halit Yozgat, 21 yaşında, 6 Nisan 2006’da Kassel kentinde, kendisine ait internet kafede kurşunlara hedef oldu. Hessen Eyalet Koruma Örgütü’nden bir kişinin cinayet esnasında internet kafede bulunduğu daha sonradan ortaya çıktı.
Michèle Kiesewetter, 22 yaşında, kadın polis, Heilbronn’da, Theresienwiese’de devriye arabasının içindeyken kurşunlanarak öldürüldü. Olayda bir meslektaşı ağır yaralandı, bir kaç hafta komada kaldı ancak hayatta kalmayı başardı.
Dava
Dava 5 yıldan fazla sürdü. Davanın 438’inci duruşmasında, yani önümüzdeki Çarşamba günü karar açıklanacak. Bu süreçte baş sanık Zschäpe sadece iki kez konuştu. Her zaman avukatları aracılığıyla konuşan Zschäpe 29 Eylül 2015 tarihinde, davanın 313’üncü duruşmasında yazılı bir açıklamayı okudu: Konuşmasında kendini diğer suçlular Böhnhardt ve Mundlos'a bağımlı hisseden bir kurban olarak gösteren Zschäpe'nin sözlerine ne öldürülenlerin yakınları, ne avukatları ne de Federal Savcılık inandı.
Kurbanların yakınları da baş sanığın açıklamasından hayal kırıklığına uğradılar, bazılarıysa sözleri provokasyon olarak algıladı. 437’inci duruşmada davalılara bir kez daha söz hakkı verildi. Zschäpe yine kendi hatasını „kişisel zayıflığı“ sebebiyle onlardan kopamamak ve „olayları“ engellememiş olmak biçiminde nitelendirdi. Federal Savcılık başsanık için ömür boyu hapis cezası talep ediyor. Zschäpe’nin avukatları üçlünün evini ateşe verdiği ve soygunlarda yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle en fazla on yıl hapis cezası talebinde bulunuyor.
Yardım ve yataklık ettikleri suçuyla yargılanan dört davalıdan üçü de duruşmada söz aldı. Cinayetin işlendiği Ceska marka tabancayı tedarik etmekle suçlanan ve geniş çaplı itiraflarda bulunan tek sanık olan Carsten S. de konuşanlar arasındaydı.
Soruşturma
NSU gerçek kimliğini açıklayana dek cinayetler; hem medyada yer alan haberlerde hem de olayı soruşturan emniyet görevlileri tarafından, „Almanya'daki Türkiyeliler arasında yaşanan hadiseler“ olarak görüldü ve yaşananların sıradan adli vakalar veya siyasi hesaplaşmalar olduğundan şüphelenildi. NSU cinayetlerinden söz ederken „Döner cinayetleri“ yakıştırması yapıldı.
Polis soruşturmayı cinayetlere kurban gidenlerin yakınları arasında ve çevresinde yürüttü. Cinayetleri NSU’nun işlediğinin ortaya çıkmasından sonra kurbanların yakınları ve eleştirel kamuoyu polisin tutum ve davranışlarını yapısal ve kurumsal ırkçılık olarak nitelendirdiler. Irkçı cinayetlerin aydınlatılmasını sağlamak amacıyla inisyatifler oluşturuldu, polis ile medyanın tutum ve davranışları eleştirildi. „Tribünal“ adlı inisyatif bu girişimlere örnek gösterilebilir. „NSU Kompleksi Çözülsün“ adlı projenin girişimi olan „Tribünal“ Almanya çapında inisyatiflerin biraraya gelmesine ve ortak etkinlikler düzenlemesine zemin oluşturdu, bu konuda öncü oldu.
Cevap bekleyen sorular
Kurbanların akrabaları, müdahil avukatlar ve eleştirel gözlemciler bu çarşamba günü Münih’te açıklanacak sonuçtan pek memnun kalmayacaklar, zira halen bir çok sorunun cevabı bulunmuş değil: Failler kurbanlarını nasıl seçtiler? NSU üçlüsüne destek veren ağ ne kadar genişti? İstihbarat servisi neler biliyordu ve neonazilerin entrikalarına ne ölçüde karışmıştı? Devlet cinayetleri önleyebilir miydi? Devlet, cinayetleri bilerek mi engellemedi?