İstanbul Havalimanı, 6 Nisan'dan itibaren tam kapasite hizmet vermeye başlıyor.
taz.gazete, İstanbul Havalimanı'nı mercek altına aldığı dosyada bu projenin insanlar, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini inceliyor.

Daha fazla okumak için:
taz.atavist.com/istanbul-havalimani

„Kimi döviz büfeleri gün bitmeden kepenkleri indirirken, diğerlerinin önünde kuyruklar uzuyor.“

Gözler kurda, esnaf zorda

Türk lirası, yılbaşından beri yüzde 50 civarında değer kaybetti. Eminönü esnafı zor günler geçiriyor. AKP iktidarı ‚dış güçleri‘ suçlarken halk, „önümüzü göremiyoruz“ diyor.

TUĞBA TEKEREK, 2018-08-14

Eminönü’nün ana yolları hareketli ve kalabalık. Kentin dar ve orta gelirli sakinleri ve çoğunluğu Arap olan turistler, dondurma ve parfüm satıcıları ve sokaktan geçenleri mağazalarına çekmeye çalışan mağaza sahipleri, ana sokakları doldurmuş. Eminönü, İstanbul’da hem perakende hem toptan satış mağazalarının çok fazla olduğu ve ticaretin yoğun olduğu tarihi bir semt. İç çamaşırı ve çorap satan oldukça büyük ama tenha bir mağazada, mağazanın sahibi kasada komşu esnafla konuşuyor. Canları sıkkın. Dolardan, altından ve ABD’den bahsediyorlar.

Komşu esnaf Mehmet Kahraman, “Vatandaş bitti!“ diye yakınıyor; “Hepimizin sermayesi yüzde 60 düştü! Bu kadar basit. Eskiden 100 lira olan paramız şimdi 40 lira!“

“Hepimiz batıyoruz“

Lastik üretip satan Kahraman, hammadde olarak polyester iplik lateksi dolarla aldığını, üretimini iç piyasaya TL’yle sattığını söylüyor. Saçları dökülmüş ve ağarmış kırklı yaşlarındaki Kahraman, TL alacaklarının değer kaybedeceğinden dolayı öfkeli: “Herkesin elinde TL üzerinden verilmiş uzun vadeli çekler var, hepsi çöp oldu. Hepimiz batıyoruz, kafayı da yiyoruz.“

Yılbaşından bu yana dolar karşısında yüzde 50 civarında değer kaybeden TL Cuma günü serbest düşüşe geçti ve bir günde yüzde 15 geriledi. Pazartesi günü Merkez Bankası’nın aldığı önlemler, TL’deki değer kaybını biraz frenlediyse de piyasa dengelenmekten oldukça uzakta. Kahraman “Önümüzü göremiyoruz. Yarın ne olacağını kimse bilmiyor, fiyatları bilmeyince mal da satılamıyor“ diyor. Eminönü’nde kimi esnafın satışları, döviz kurlarındaki dalgalanma nedeniyle durmuş vaziyette.

İç çamaşırı ve çorap satan mağazanın sahibi ellerini kafasının arkasında birleştirip hafifçe arkasına yaslanıyor, kurları bir noktadan sonra takip etmeyi bıraktığını, moralinin bozulduğunu anlatıyor. Eliyle yaklaşık 300 metrekarelik mağazayı gösterip, “Gelecek hafta bayram. Türk halkı bayram öncesi alışverişi sever, ama bak, kimse yok“ diyor. Etrafta renk renk çoraplar, kutu kutu ürünler arasında sadece mavi tişörtleriyle çalışanlar görülüyor; müşteri neredeyse yok.

„Kiminin doları, kiminin Allah’ı var“

Mağaza sahibi “başı belaya girmesin“ diye ismini vermek istemiyor. Nitekim İçişleri Bakanlığı Pazartesi günü sabah saatlerinde yaptığı açıklamada „Sosyal medyada dolar kur yükselişini provoke edici paylaşım yapan 346 hesap tespit edilmiş, adli tahkikata başlanmıştır“ açıklaması yaptı. Bu arada siyasi iktidarın yüzde 90 oranında kontrole sahip olduğu medyada 9 gazete Erdoğan’ın “Oyununuzu gördük, meydan okuyoruz“ sözlerini manşete taşıdı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önceki krizlerde olduğu gibi, yaşananların nedenini, “dış güçlerin Türkiye üzerindeki oyunu“ olarak niteledi. Erdoğan Salı günü yaptığı konuşmada ise ABD'nin elektronik ürünlerine boykot uygulanacağını ifade ederken, „Onların iPhone'u varsa öbür tarafta Samsung var. Kendi ülkemizde Venus var, Vestel var.“ dedi.

Türkiye’de 20 aydır tutuklu olan Amerikalı Rahip Andrew Brunson’ın ülkesine gönderilmesini isteyen ABD, önce Türkiye’den iki bakanın ABD’deki mal varlıklarını dondurdu. Cuma günü ise Trump attığı bir tweetle alüminyum ve çelikte gümrük vergilerinin ikiye katlanmasına onay verdiğini açıkladı. Bu gelişmeler, yüksek dış borç ve cari açık nedeniyle uzun süredir kırılgan olan Türk ekonomisini sarsarken, TL’nin hızla değer kaybetmesine neden oldu.

Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi, ekonomi profesörü Yalçın Karatepe “TL’nin değer kaybı hepimizin hayatını etkileyecek, bundan kaçınmak mümkün değil“ diyor. Karatepe’ye göre bu gelişmelerin vatandaş üzerindeki etkisi öncelikle enflasyon üzerinden olacak. Enflasyon çok hızlı bir şekilde yükselecek, bu da insanların satın alma gücünde ve refah seviyesinde düşüşe neden olacak. Ayrıca faaliyetleri yavaşlayan, borçlarını ödemede güçlük yaşayan şirketlerde işten çıkarmalar başlayacak, işsizlik artacak.

Beyazıt’ta yer alan Kapalıçarşı’da küçük bir kafesi olan Mahsun Aslan, enflasyon yüzünden artan limon ve kahve fiyatları ve dükkan kirası giderlerinden yakınıyor. Ona göre Erdoğan’ın dikbaşlılığı ve tüm dünyayla kavga ediyor olması piyasayı kötü etkiliyor. Peki vatandaşın bunlara karşı tepkisini göstermesi mümkün mü? Aslan’a göre çok zor; “Önceden biber gazı yemeye razıydık, artık insanlar cezaevine atılıyor.“

Kapalıçarşı’da ise genel olarak işler bir sene önceye göre biraz daha yolunda görünüyor. Ülkede gerçekleşen terör saldırılarının üzerine üç sene önce Rusya ile, geçen seneyse Almanya ile yaşanan diplomatik krizler eklenince, ülkeye gelen turist sayısında ciddi bir düşüş yaşanmıştı. Aradan geçen zamanda kapanan dükkanların yerine yenileri açılmış.

“Memnun olan da var“

Çarşıda 30 yıldan fazla süredir halı satan 49 yaşındaki Yavuz Özdemir, işlerinde nispeten düzelme olsa da “eski iyi günlerin“ geri gelmediğini anlatıyor. Nedeniyse Batılı turistin gelmemesi: “Halının en iyi müşterisi Avrupalılar ve Amerikalılar, şimdi biz Hintliler, Pakistanlılar ve Araplarla iş yapmaya çalışıyoruz.“ Özdemir’e göre Türkiye’nin politikasının batıya yönelik olmamasından ötürü, “bilinçli turistler“ özgürlükleri olmayan bir ülkeye gelip ekonomiye destek vermek istemiyor.

Özdemir dövizin TL’ye karşı değer kazanmasının işlerine pozitif bir şekilde yansıyacağını anlatıyor. Dolarla satış yapan Özdemir, bu kur krizinden karlı çıkanlardan. Yine de o Batılı turistin ülke ve işleri için öneminin altını çiziyor ve ekliyor; “Ülkem için endişeliyim.“

Tüm bu finansal gelişmeler içinde en riskli görülen sektörlerden birisi, yüksek döviz borcu olan bankacılık sektörü. TL’nin sert düşüşünün yanı sıra bankacılık sektörü, Pazartesi günü borsada yaklaşık yüzde 10 değer kaybetti. Eminönü’nde insanların kuyruk oluşturduğu bir döviz büfesinin yakınında, annesiyle birlikte bir çaycıda oturan Naciye Şen var. O da kaygılı. Bankaların sorunlu kredilerini devralıp tahsil etmeye çalışan varlık yönetim şirketlerinden birinde çalışıyor. Bundan sonra borçlulardan tahsilat yapmanın zorlaşacağını söylüyor ve ekliyor, “Bankalar batarsa, bizim işimiz de batar.“ İşini kaybetme endişesi taşıyor. Ona göre de tüm bunların sorumlusu Trump, ama Erdoğan’ı da kısmen sorumlu tutuyor: “O kadar atar yapmasına gerek yok, çünkü o atar yaptıkça dolar tavan yapıyor.“

Eminönü’nde her köşede insanlar kaygıyla dolardan söz ediyor. Döviz büfeleri, herhangi bir kayba uğramamak için dövizi yüksek fiyattan satıp, düşükten alıyorlar. Kimi döviz büfeleri gün bitmeden kepenkleri indirirken, diğerlerinin önünde kuyruklar uzuyor; vatandaşlar, daha makul olan döviz büfelerinde dolar alıp satıyor. Gelip geçenler döviz tabelalarının fotoğrafını çekmeye devam ediyor.

İki kişi, dar ve kalabalık bir sokakta durmuş döviz büfesinin önündeki tabelaya bakıyorlar. Arada telefonlarını kontrol ediyor, kendi aralarında ufak değerlendirmeler yapıyorlar. Aralarından genç olanın ismi Mehmet Seferi; elinde mavi, minik bir çanta var. Çantanın kulpunu bileğinden, geçirmiş düşünceli bir şekilde bekliyor; “Biraz dövizimiz var, satsak mı tutsak mı, diye düşünüyoruz.“

Saçlarının üst kısmı, Türkiye’deki gençlerin takip ettiği modaya uygun şekilde uzun bırakılmış; alt tarafıysa kazınmış. Seferi, “Dövizdeki iniş çıkıştan etkileniyoruz tabii“ diye konuşuyor. Babasıyla birlikte cep telefonu parçaları satan bir bayii işletiyorlar. Ürünler yurtdışından geldiğinden dolayı sattıkları ürünlerin maliyetlerinin sürekli arttığını belirtiyor; “Bir ürünü haftaya ne kadar satacağını bilememek endişelendiriyor.“ Şimdi, ellerindeki dövizi değerlendirmeye çalışıyorlar.

AKP iktidara geldiği 2002 yılında 5 yaşında olan Seferi, yaşanan döviz kriziyle Erdoğan’ın ekonomi yönetimi arasında herhangi bir ilişki kurmuyor; “Onun elinde olmayan sebeplerle oldu, bunu biliyoruz.“

TL’deki değer kaybının etkilerinin vatandaş üzerindeki etkilerini önümüzdeki aylarda ciddi bir şekilde göstermesi bekleniyor. Ekonomist Karatepe, yaşanan sorunun çözümü için öncelikle ekonomi yönetiminin doğru teşhisine ihtiyaç olduğunu söylese de bu konuda iyimser değil; “Açıklamalara baktığımızda, hamasi söylem devam ediyor. Bunun Türkiye’ye karşı bir operasyon olduğu söyleniyor.“

Dış güçler mi, ekonomi yönetimi mi?

AKP’nin sürekli 'dış güçler’ bahanesine sığınmasını eleştiren ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu ise sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, “Türkiye’yi iflasın eşiğine getirenlerin ‚dış güçler‘ diye ağlamaya hakkı yok“ ifadelerini kullandı. Yine de ülkede “ABD’ye karşı birlik olunması gerektiği“ fikrinde olanlar çoğunlukta. Aslında ekonomistler, uzun süredir “kırılgan“ olarak adlandırdıkları, kredi notu devamlı düşürülen Türkiye ekonomisinde bir kriz beklemektelerdi.

Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman ise, 11 Ağustos günü NYTimes’a yazdığı makalede Türkiye’de yaşananları 1998 Asya Krizi’ne benzetirken, „Dışarıdan gelen borcun 'aniden durmasına’ neyin neden olduğu çok da önemli değil. Ekonomi politikalarının başına damadın atanması gibi iç gelişmeler olabilir, ABD faiz oranlarındaki artış olabilir.“ diyor. Krugman önemli olanın “dış borcun ekonomiyi ölümcül bir sarmal karşısında kırılgan yapmış olması“ olduğunu vurguluyor.

Döviz büfesinin önünde oğluyla bekleyen cep telefonu satıcısı Baba Hayrullah Seferi, 16 yıldır iktidarda olan Erdoğan’ın şu ana kadar karşılaştığı krizlerden başarılı bir şekilde çıktığını anlatıyor. Bu kriz de aynı şekilde mi sonuçlanacak, şimdilik emin değiller. Baba-oğul Seferiler, eller çenede, gözleri tabloda arada cep telefonlarını kontrol ederek, doların bundan sonra yönünü tahmin etmeye çalışıyorlar. Tüm Türkiye, günlerdir aynı şekilde doların seyrini takip ediyor.

TUĞBA TEKEREK, 2018-08-14
GERI
YAZAR HAKKINDA