Hande Yener’in hem homofobiye ilişkin tutumunda hem de müzikal tercihleri ve imajında Türkiye’ye özgü bir arada kalmışlık halinin her tonunu görmek mümkün.
2000’lerin başından beri Türkçe pop müziğin önde gelen isimlerinden olan şarkıcı Hande Yener, yıllardır ‚çıktı çıkacak’ diye konuşulan ilk İngilizce single’ını bir hafta önce çıkardı. Şarkı günlerdir, müzikalitesinin yanı sıra homofobi ve bu konudaki yaygın toplumsal riyakarlık açısından da tartışılıyor.
Hande Yener heteroseksüel gey ikonların en ünlü yerli temsilcilerinden. Madonna, Lady Gaga gibi pop ikonlarına benzerlikle taklidin sınırları arasında gidip gelen değişken görsel imajı, hem kadınsı hem erkeksi seksiliği, kostümlerinden müzikal tercihlerine uzanan yenilikçiliği ve cesaretiyle tanınıyor. Sahneye mayoyla çıkıyor, House müziğe meylediyor.
Homofobi karşıtı açıklamaları, 2009’da İstanbul’daki Onur Yürüyüşü’ne katılması gibi nedenlerle de Hande Yener LGBTİ+ çevrelerce de çok sevilirken giderek çekinikleşen tutumu, İntizar olayındaki tavrıyla beraber haksız görünmeyen bir gücenikliğe yol açtı.
Yener’in yeni single’ına ‘Love always wins’ (Aşk her zaman kazanır) gibi, LGBTİ+ hareketiyle anılan ‚love wins’ sloganına açıkça göndermede bulunan bir ad verilmiş. Sanatçının ‘gey ikonluğu’yla beraber bu ad kendiliğinden bir iddia oluşturmakta. Ama şarkının sözleri eşcinsel aşka dair herhangi bir vurgu içermiyor. Klip de gayet heteroseksüel ilişki kodlarıyla tasarlanmış: Kaslı, yakışıklı bir adam ve Hande Yener etrafında dönen çekişmeli bir ilişki.
Durum böyleyken isim seçimi, ortalama yerli dinleyicinin tepkisini çekmeksizin İngilizce bir single ile Batı’ya ve Yener’i sahiplenen LGBTİ+ çevrelere göz kırpmaya dönük basit bir strateji gibi duruyor. Bir tür “hem karnım doysun hem pastam dursun,“ arzusu.
Türkiye’de eşcinsellik bir görmezden gelme, yok sayma mekanizmasıyla karşılanan norm dışı durumların başında geliyor. Eşcinsel bireyler cinsel yönelimleri açığa çıktıktan sonra çoğunlukla aileleriyle ilişkilerini kesmek durumunda kalıyor. Cinsel yönelim sahiplenildiği anda, dışlanmadan taciz, tecavüz ve cinayetlere uzanan yoğun bir homofobik şiddet tehditi altında yaşanan “paralel hayatlar“ oldukça yaygın.
Bu toplumsal gerçeklikler içinde, Yener’in yakın zamanda bir başka kadın sanatçının, İntizar’ın maruz kaldığı homofobik şiddet karşısında gösterdiği tutum da şarkısının adındaki vurgunun sorgulanmasına yol açıyor ve “İntizar kovulurken aşk neden kazanmıyordu?“ gibi yorumlarda bulunuluyor.
Bahsi geçen olayda şarkıcı Mustafa Ceceli çocuklarının velayet davasında avantaj kazanmak amacıyla evine gizli kamera yerleştirerek elde ettiği, eski eşi Sinem Gedik’le ünlü kadın şarkıcı İntizar arasındaki yakınlaşma görüntülerini basına sızdırıp mahkemeye sunmuştu. Basındaki homofobik haberleri takiben yapım şirketi Poll Production’ın sahibi Polat Yağcı, İntizar’la yolları ayırdıklarını duyurmuştu. Müzik şirketine bağlı bazı sanatçılar İntizar’a destek belirten paylaşımlarda bulunmuşlardı. Hande Yener ise “olayın bir cinsel tercih yönelimi olayı olduğuna inanmıyorum“ diyerek şirket lehine bir açıklamada bulundu.
Yener'in şarkısının söz yazarı Mert Ekren’in olay sonrasında sosyal medyada yaptığı son derece homofobik paylaşımlar da bu ikiyüzlülüğün parçası. “Gerçekten çamur gibi yapışkansınız ib…ler… Bir ada versek ya bunlara, orada takılsalar…“ türünden hakaretler içeriyordu bu açıklamalar.
Bir sanatçısını cinsel yönelimi nedeniyle kovan bir müzik şirketi, homofobisini açık bir nefret söylemiyle dışa vuran bir söz yazarı ve bariz homofobik şiddete tepki göstermeyen, ilk İngilizce single’ını da bu ekiple çıkaran bir kadın şarkıcının hâlâ sürdürmeye çalıştığı „gey ikonluk“. Bu resimdeki çelişki ve riya, Türkiye’nin eşcinselliğe dair genel tavrının da özeti gibi.
Türkiye’de eşcinsellik kanunen yasak olmasa da homofobi oldukça yaygın. Louis-Georges Tin tarafından yazılan “Homofobi Sözlüğü“nde, “Türk toplumu genel anlamda cinsellikle, özellikle de eşcinsellikle ilgili olarak Doğulu Batılı normların karışımını yaratmıştır,“ deniyor. İstanbul başta büyük kentlerde, 1970’lerden beri görünürlüğü olan bir gey ve lezbiyen alt kültürün olduğu vurgulanıyor. Dillendirilen, açıkça yaşanan eşcinselliğe karşıysa toplumun oldukça homofobik bir tutum izlediğini ortaya koyan araştırmalar mevcut.
Hollanda Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu’nun (SCP) 2015 yılında dünyada eşcinsellere yönelik yaklaşımla ilgili araştırmasına göre Türkiyelilerin yüzde 85'i „Eşcinsel komşu ister misiniz?“; sorusuna „Hayır“; yanıtını verdi. Yani, her 7 kişiden 6'sı eşcinsel komşuya karşı.
Olağanüstü yeteneğinin yanı sıra nevi şahsına münhasır karakteriyle de pek çok çevrede sevilen Zeki Müren başta olmak üzere, LGBTİ+ ünlüler ancak cinselliğin ‚kirli’ yönlerinden arındırılmış bir kostüme eda içinde var olabilmişler hep. Cinsel yönelimlerini yaşamaya dair tüm hakları, gardroplarına sıkıştırılmış, deyim yerindeyse.
Bu sanatçıların tüller, fırfırlar, rengarenk giysiler, abartılı saç ve makyajla maskelenerek ‘cinsiyetler ötesi’ kılınan yönelimi toplum için sorun olmuyor. Bunun görünürdeki istisnalarından biri, normal koşullarda toplumca hoş karşılanmayacak, kendisinden yaşça küçük erkeklerle birlikteliklerini gizlemeyen transgender divamız Bülent Ersoy. Ancak diva da daima muhafazakar kodlar ve söyleme üst düzey uyum gösteren bir sanatçı olarak bir tür dokunulmazlık elde etmiş durumda.
Hande Yener’in hem homofobiye ilişkin tutumunda hem de müzikal tercihleri ve imajında Türkiye’ye özgü bir 'arada kalmışlık’ halinin her tonunu görmek mümkün. Batı’ya açılmak isterken yerelliğin sınırlarına toslayan Türk popçusunun dramı da, bir ölçüde toplumun dayattığı riyakarlık ve arada kalmışlık halleriyle ilgili görünüyor.
Öte yandan eşcinsel özgürleşme hareketleri, kadın hareketleriyle beraber tüm engellere direnerek öyle çok yol aldı ki, bu konuda sağlam bir duruş sergileyemeyen sanatçıların ikonluğu inandırıcılığını koruyamıyor. Aşkın kazanması için, gerçekten de cinsel yönelim ayırt etmeksizin herkesin aşkına, yaşam hakkına sahip çıkmak gerekiyor. Aksi durumda şarkı sözleri, laftan ibaret kalıyor.