Türkiye'de İsrail ile ilgili konularda kendilerini politikanın gündeminde bulan Türkiyeli Yahudilerin nüfusu günden güne azalıyor.
No mos karişiyamos en los meseles del hukumet.“* Bu Yahudi İspanyolcası söz, Türkiyeli Yahudilerin siyasetle aralarına koydukları mesafeyi en iyi anlatan cümle. Buna rağmen özellikle İsrail ile ilgili konularda politikanın her daim gündeminde yer alan Türkiyeli Yahudilerin nüfusu günden güne azalıyor.
Ahrida Sinagogu, cumhuriyetin kuruluşuna kadar Osmanlı’ya başkentlik yapmış olan İstanbul’da, Yahudi nüfusun en eski sembollerinden biri. Bir zamanların Yahudi semti Balat’ta bulunan ve Haliç’e bakan bu sinagogun tevası, yani Tevrat okuma kürsüsü, bir geminin pruvasını andırıyor. Bu kürsü kimilerine göre 1492’de İspanya’yı terk etmek zorunda kalan Yahudileri Osmanlı topraklarına getiren Osmanlı kadırgalarını simgelemekte.
Temmuz 2017’de “Büyük Osmanlı Derneği“ isimli bir grup, “Biz dinimizin emri gereği onlara saygı, merhamet ve hoşgörü gösterdik. Artık yeter,“ şeklinde bir açıklama yaptı. Antisemit sloganlar atarak Ahrida’nın kapısına dayandılar ve kapıya bir x-ray cihazı koydular. Bu eylem, İsrail’in Müslümanlığın kutsal mekanlarından sayılan Mescid-i Aksa’nın girişine güvenlik gerekçesiyle bir x-ray cihazı koymasının ardından gerçekleşti.
Bu tür provokasyonlar ve saldırılar Türkiyeli Yahudiler için yeni değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişinde Yahudi düşmanlığı olarak sınıflandırılabilecek pek çok olay gerçekleşti: 1934’teki Trakya Pogromu, 1942’de ağırlıklı olarak Yahudiler ve Hristiyanlardan alınan Varlık Vergisi, 1955’teki 6-7 Eylül İstanbul Pogromu, yine 6 Eylül 1986’daki Neve Şalom Sinagogu katliamı… 15 Kasım 2003 tarihinde İstanbul'da iki sinagoga gerçekleşen bombalı saldırılarda ise 28 kişi öldü. Türkiye’de bir zamanlar 80 binin üzerinde olan Yahudi nüfusu bugün 18 binin altında.
Günümüz Türkiye'sinde ise Yahudilerin gündeme gelmelerinin ağırlıklı sebebi İsrail. Bunu Google istatistiklerinden de görmek mümkün. Örneğin Türkiye üzerinden yapılan aramalarda “Yahudi“ kelimesi yaklaşık bir yıl içinde iki kez zirveye çıkıyor. Bu iki tarihten ilkinde, ABD Başkanı Donald Trump ABD Büyükelçilik binasını Kudüs'e taşıyacağını açıklamış, diğerinde ise bunu gerçekleştirmek için adım atmıştı.
Türkiye’nin tek Yahudi gazetesi Şalom’un yazarlarından Mois Gabay’a göre sosyal medyadaki antisemit mesajlar da İsrail’in gündem olduğu dönemlerde artıyor. Gabay, “Antisemitizmin artık kalıplaşmış olduğu kimi medya organlarından neredeyse her gün antisemit makaleler okumak mümkün“ diyor.
Hrant Dink Vakfı’nın nefret söylemi üzerine 2018 yılı Ocak-Nisan ayları için yayınladığı rapora göre, Türkiye medyasında İsrail-Filistin çatışmalarını ve Mescid-i Aksa’da yaşanan gerginlikleri konu alan haberlerde Yahudiler, şiddetle özdeşleştirilip düşmanlaştırılıyor. “İsrail devleti“, “İsrail“ veya “İsrail Savunma Kuvvetleri“ gibi kurumlar yerine sadece Yahudi kimliğinin kullanılmasıyla Türkiye’deki Yahudiler hedef gösteriliyorlar. Ayrıca Türkiye ile ilgili komplo teorilerinin arkasındaki “gizli güç“ olarak sunuluyor ve “Türkiye’ye yönelik bir tehdit“ olarak betimleniyorlar.
Yine Hrant Dink Vakfı’nın araştırmasına göre Yeni Akit ve Milli Gazete gibi sağ görüşlü medya organlarında antisemit haber ve yazılara sıklıkla rastlanıyor. Öte yandan kendilerini “sol“ olarak tanımlayan yayın organlarında da sıklıkla antisemit ifadeler bulunabiliyor, çünkü antisemitizm farklı düşünen kesimlerin bile ortak paydası: “Konu İsrail olduğunda hem sağ, hem de sol kesimin fikirlerinin kesiştiğini gözlemliyoruz.“
Gabay, gazete ve televizyonlarda yer alanlar kadar sosyal medyadaki antisemit mesajların da toplum içinde huzursuzluk yarattığına dikkat çekiyor: “Beraber yaşadığın komşularının sana asıl bakış açılarını görüp, toplumdan bir soyutlama yaşıyorsun.“
Mois Gabay bu düşüncelere rağmen Türkiye’yi terk etmeyi düşünmüyor. Türkiye’de kalma nedenlerinin başında ailesi, işi ve İstanbul’a olan sevgisi geliyor. Türkçenin hayatındaki yerinin de önemli olduğunu vurguluyor: “Kendimi en iyi Türkçe ifade ediyorum. Bu dilin vatanım olduğunu düşünüyorum.“
Gabay’a göre Aliya** yapanlar Türkiye’yi farklı görmeye başlıyor, “Oradan buraya baktıklarında gördükleri karamsar tablo karşısında bir an evvel gelmemizi istiyorlar,“ diye anlatıyor. Türkiyeli Yahudi nüfusunun her yıl 200 kadarının vefat, 250 kadarının da göç nedeniyle azaldığını belirten Gabay, Türkiye’den ayrılmanın ana nedeni olarak yükselen antisemitizmi işaret ediyor: “Ana nedenler çocuklara daha iyi bir eğitim ve gelecek sağlamak ya da ekonomi gibi görünse de gittikçe artan antisemitizm de bilinçaltındaki nedenlerden biri.“
Türkiye’de antisemitizm ile mücadele için kurulan internet platformu Avlaremoz’un kurucuları arasında bulunan Ceni Palti de kendi deyimiyle “var olan antisemitizmin bir çatlak bulup yüzeye çıktığı“ bir dönemde, 2014 yılında İsrail’in Koruyucu Hat Operasyonu sırasında bir Facebook sayfasında hedef gösterilenler arasındaydı.
Palti, bugün Aliya yaptığı İsrail’de yaşıyor. “Sayfayı yapan kişi bana nasıl ulaşmıştı bilmiyorum, tanıdığım biri değildi. İlk işim bu kişi aileme ulaşmasın diye sosyal medyada soyadımı değiştirmek oldu.“ diye anlatıyor Ceni Palti. “Beni hedef gösteren kişinin üst komşum olmadığından nasıl emin olabilirim ki? Türkiye'yi terk etmeye böyle karar verdim.“ Bu olanlardan sonra “Etrafı korkuyla örülmüş küçük ve gittikçe sıkışan bir güven alanına razı gelmemeye karar verdiğini“ söylüyor ve devam ediyor: “Kimliğimin ikincil kılınmayacağı bir yerde olmayı talep ederek gittim, beni ben yapan kimliğimin bir tehdit unsuru olarak algılanmadığı, kullanılmadığı, araçsallaştırılmadığı bir yerde olmak istiyordum.“
Peki Türkiye’den gidenler için İsrail “güvenli bir liman“ oluyor mu? Mois Gabay’ın bu soruya yanıtı şartlı bir „evet“. Gabay’a göre hayat standartları ve beklentileri İsrail’deki yaşama göre hazırlandığı sürece yanıt „evet“ olabiliyor. İsrail de ekonomik yönden çok kolay bir hayat vadetmiyor. Fakat vaatleri arasında Türkiye’de hissetmesi zor olan, kimlikle ilgili güven var: “En azından oraya gidenler çocuklarının Yahudi olarak büyüyeceklerinden, bu eğitimi alacaklarından ve sosyal hizmetlerin devlet tarafından karşılanmasından güven duyuyorlar.“
Ceni Palti’ye göre ise İsrail’e göç insana yüksek bedeller ödetse de, Türkiye'de kalmanın bedeli daha ağır. “Bedel konusunda acıtsa da net ve dürüst olmak gerek bence. Ben burada zorlansam da kendime olan saygımı geri kazanıyorum, boyun eğmediğim, razı gelmediğim için.“ ifadelerini kullanıyor.
Türkiye Yahudi toplumunun geleceği de tehlike altında. Gabay, 1927 yılı nüfus sayımına göre Türkiye’de 81 bin 392 Yahudi’nin yaşadığını, İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra 1955’teki sayının birdenbire 40 bine düştüğünü, 1980’li yılların ortalarına gelindiğinde ise Türkiyeli Yahudilerin sayısının 22 binli rakamlara gerilediğini hatırlatıyor.
Yakın zamana kadar nüfusun 18 bin civarında olduğu telaffuz edilen Yahudi nüfusunun bugün daha düşük olduğu tahmin ediliyor. Mois Gabay, bu topraklarda Yahudi nüfusunun 5 binli rakamlara düşeceğini görecek olmanın üzüntüsünü çekiyor.
Gabay’ın en büyük korkusu Yahudi toplumunun azalması nedeniyle bugün faal olan sinagogların birer birer kapanma olasılığı: “Birebir yaşadığımız, Bar-Mitzvah yaptığımız sinagogun tarih olması buradan gitmeye işaret olduğu için korkar ve üzülürüm.“
Mois Gabay’a göre bu sorunun çözümü oldukça basit olsa da, sürekli dışarıda düşman arayan günümüz Türkiye'sinde gerçekleşmesi bir hayli zor: “Toplumun Yahudiyi doğru tanıması için antisemitizm ve Holokost eğitiminin okul müfredatlarına girmesi, nefret suçlarına uygulamada cezai yaptırımın devreye sokulması ve bilinç gerekiyor.“
* “Biz hükümetin meselelerine karışmıyoruz“
** Aliya: İbranice yükseliş anlamına gelen bu kelime, Yahudilerin İsrail topraklarına göç etmesini ifade ediyor.