Yaklaşık otuz yıldır kağıt ithal eden Türkiye yayıncılık sektörü, Türk lirasının dolar karşısında değer kaybetmesi ile birlikte kriz yaşıyor.
İstanbul Kadıköy'ün en işlek caddesinde (Altıyol) bulunan Çiviyazıları Yayınevi, Türkiye’de yayın yapan yüzlerce yayınevinden sadece biri. Yerli ve yabancı araştırma, inceleme, tarih, edebiyat alanında eserler basan yayınevi, Türkiye’de yaşanan kağıt krizi nedeniyle kapanma riskiyle karşı karşıya.
Yaklaşık otuz yıldır kağıt ithal eden Türkiye yayıncılık sektörü, Türk lirasının dolar karşısında değer kaybetmesi ile birlikte kriz yaşıyor.
Sektörün döviz kurundan bu denli çok etkilenmesinin bir sebebi de Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları A.Ş.'nin (SEKA) özelleştirilmiş olması. 1936 yılında kurulan SEKA, 1998 yılında özelleştirme kapsamına alındıktan sonra 2005 yılında kapatıldı ve kağıt üretimi durdu.
Bu nedenle döviz kuru yükseldiğinde, kitapları basmak için kullanılan kağıdın fiyatı yükseliyor. Bazı yayınevleri çareyi kitap fiyatlarını arttırmakta bulurken, diğerleri de bastığı kitap sayısını düşürüyor.
Yayınevinin sahibi ve genel yayın yönetmeni Özcan Sapan, 25 yıllık yayıncılık hayatında ilk kez böylesi zor bir dönemle karşılaştığını anlatıyor. Bir kitabın basılmasında, telif, kağıt, baskı gibi süreçlerin tümünün dolar üzerinden gerçekleştiğini söyleyen Sapan, „toplam maliyeti 4 bin lira olan bir kitabın şimdiki maliyeti 7 bin lira oldu,“ diyor.
„Satış fiyatı 20 lira olan bir kitabı bu durumda 35 lira civarında satmamız gerekiyor ki, bu da şu an için pek mümkün değil,“ diye ekliyor. Ülkede genel anlamda alım gücünün düştüğü bir dönemde kitapların da şansının düştüğünü söyleyen Sapan olumsuz bir tablo çiziyor.
Artan masraflara rağmen Sapan'a göre Türkiye’de “son derece şişmiş bir yayın sektörü“ var.
“Başta dini kitaplar olmak üzere, akla gelebilecek her şey basılıyor“ derken, krizin sektörde kimleri etkileyeceğine yönelik bilgiyi de paylaşıyor: “Sadece küçük yayınevlerinin batacağına yönelik yaygın kanının aksine, büyük ve orta ölçekli yayınevlerinin kapısına kilit vuracağı ihtimali daha yüksek. Küçükler işletmeler şimdi daha da minimalize olup, çok daha az sayıda kitap basacaklar.“
Şu anda ayda ortalama üç kitap basan yayınevi, kağıt kriziyle bu rakamı ikiye ya da bire indirme kararı almış. Kitaplara bazı yayınevleri gibi henüz zam yapmamış. Ama kasıma kadar zaten kitap basmayacaklarını söylüyor. „Sadece biz değil tüm yayınevleri de aynı yöntemi uyguluyor şu anda. Herkes beklemede. Çünkü kasımda krizin tam resmini göreceğiz.“ Ancak daha şimdiden dört kişilik personelden ikisine yol verilmiş: „Bir editör ve grafikçi arkadaşı işten çıkarmak zorunda kaldık.“
Kapıda beliren genç bir kadın, çay getireceğini belirten işarette bulunuyor. Çaylar içilirken kısa bir suskunluk oluyor. Yayınevlerinin zaten, uzunca denilecek bir süredir, „çok tanınan yazara ve kitaba öncelik“ verdiği biliniyor. Yeni yazarların kitaplarının basılması, yazın dünyasını çok sesli kılacak olsa da, “şimdi maliyet ve şartlar buna uygun“ olmadığından, bu olanak da ortadan kalkmış görünüyor.
Yan masada oturan editör, geçmiş yıllarda nasıl „kar-zarar hesabı“ yaptıklarıyla ilgili kısa bir anekdot anlatma girişimde bulununca, Sapan araya giriyor, „Ama bu kriz başka, bu çok derin“ diyor ve ekliyor: “Önceki krizlerde de yayıncıydım ama hayatımda ilk kez bu kadar umutsuzum.“
Ama çözüm yok değil; yayınevleri, krize karşı kendi aralarında dayanışmanın gerekli olduğunu düşünüyorlar. Fakat bunu gerçekçi bulmuyor Sapan: „Herkes bir araya gelir; hatta işçi sınıfı bile birleşebilir ama yayıncılar asla birlik olmaz. Uzun deneyimlerim ve uzun müzakereler sonucunda ediyorum bu lafları.“
Çözümün yoluna gelince, Kültür Bakanlığı’ndan geçiyor ama Sapan, bakanlığın desteğini, sadece dini yapıtlar gibi belli türden kitaplara ve yayıncılara sunduğunu söylüyor; “Sağcılar, solcular, İslamcılar, ateistler hepsi bu ülkede yaşıyor. Bakanlık, hepsine eşit oranda destek vermek zorundayken, maalesef bunu yapmıyor.“
Krizi okuyucuyla kitabın buluştuğu kitapevlerinde izlemek de mümkün. Taksim, Beşiktaş, Kadıköy’de şubeleri bulunan Mephisto Kitapevi yöneticilerinden biri olan Hasan Çağlar’ın kağıt kriziyle birlikte, “okuyucunun ayağını tümden“ keseceğine yönelik endişeleri var. Zaten, “uzunca bir süredir kendi okuyucularının yerini başka bir müşteri tipi“ almaya başlamış bile.
Yayınevlerinin yaşadıkları sorunu, kitaplara yüzde kırk oranında zam yaparak çözmeye çalışmalarını doğru bulmuyor: “Yayınevleri kitap basmıyor, deposundaki on liralık malı, yirmi liraya satıyor. Stokçuluk yapıyor. Tercihlerinde maalesef okuru düşünmüyor.“
Kitap sektörünü çevreleyen sorunun en son halkası ise okuyucular. Kitabevinde çalan slow müzik alt katlardan, kafenin bulunduğu üst kata aynı oranda yayılıyor. Kitapevi mekanı müdavimi okuyuculardan, kimi bilgisayar ekranında gezinirken, kimisi de okuyor. İsmini vermek istemeyen müşterilerden biri, Türkiye’de edebiyat kültürünün iyice çorak hale geleceğinden endişe duyuyor. Krizle birlikte basılan kitapların niteliğinin iyice düşeceğini düşünüyor.