İstanbul Havalimanı, 6 Nisan'dan itibaren tam kapasite hizmet vermeye başlıyor.
taz.gazete, İstanbul Havalimanı'nı mercek altına aldığı dosyada bu projenin insanlar, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini inceliyor.

Daha fazla okumak için:
taz.atavist.com/istanbul-havalimani

Erdoğan, 2016: „İfşa edin. Savcılıklara bildirmeniz lazım. Bu bir vatanseverlik borcudur.“

„Kolay gelsin. KCK’lılar bir şeyler yapıyor abi“

Dokuz ilde eş zamanlı olarak düzenlenen operasyonlarda 141 kişi gözaltına aldı, 25'i PKK/KCK üyeliğinden tutuklandı. Soruşturmayı başlatan yine isimsiz bir ihbar mektubuydu.

TUNCA ÖĞRETEN, 2018-10-14

Diyarbakır Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında 9 Ekim gecesi İstanbul ve Diyarbakır’ın da aralarında olduğu dokuz kentte operasyonlar düzenlendi. PKK’nin şehir yapılanması olarak tanımlanan KCK’ye yönelik olduğu belirtilen operasyonlarda, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partili (DBP) siyasetçiler ile Kürt medyasında görev yapan gazeteciler gözaltına alındı.

Gözaltına alınanlar arasında HDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Şerif Camcı, Mezopotamya Haber Ajansı’ndan Abdurrahman Gök ve Esra Solin Dal, Yeni Yaşam gazetesinden Semiha Alankuş, Jin News’ten Kibriye Evren de vardı.

Başsavcılık’tan yapılan resmi açıklamaya göreyse toplamda 151 şüpheli hakkında gözaltı kararı bulunuyordu. 183 farklı adrese operasyon düzenlendi, 141 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 25'i tutuklandı. Adreslerde yapılan araştırmalarda çok sayıda „örgütsel doküman ve dijital materyal“ ele geçirildi.

Peki, bu operasyon hangi gerekçeyle yapıldı? Taz’ın ulaştığı soruşturma tutanaklarına göre başsavcılığın düğmeye basmasının nedeni, emniyete gönderilen isimsiz bir ihbar mesajı.

„Gizli toplantılar yapıyorlar. Durdurun“

Salı gecesi düzenlenen operasyonda 'ihbarcılık’ yine devredeydi. Öyle ki, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu tarafından başlatılan soruşturma, emniyete gönderilen bir ihbar e-postasıyla başladı.

Jin News’ten gazeteci Kibriye Evren’in dosyasındaki tutanağa giren e-postada, adının saklı kalmasını isteyen ihbarcı şunları yazıyordu: “Kolay gelsin. KCK’lılar, bir şeyler yapıyor abi. Gizli toplantılar yapıyorlar. Irak’a, Kandil’e, Erbil’e gidip geliyorlar. Bazen pasaportla, bazen kaçak gidip geliyorlar. Orada toplantılar yapıp emirleri Türkiye’ye getiriyorlar. Avrupa’ya da gidip toplantı yapıyorlar. Diyarbakır’da çok fazla evleri var. Bu evlerde gizli toplantılar yapıyorlar. Durdurun.“

Özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ihbar, Türkiye toplumunda büyük bir yer etmeye başladı. Başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanlığı ve hatta iktidara yakın medya da terör örgütleriyle mücadele edilmesi için halka ihbar etmeleri yönünde çağrılar yapmıştı.

Erdoğan’ın 10 Ağustos 2016’da terör örgütlerini kastederek yaptığı konuşmadaki sözleri, Türkiye’de yargı ve kolluk kuvvetlerinin geldiği noktanın da bir özeti niteliğindeydi: “Bunların arasında dostlarınız, arkadaşlarınız olabilir. Ben diyorum ki bunları ifşa edin. Savcılıklara bildirmeniz lazım. Bu bir vatanseverlik borcudur. Herkesi istihbarat bilemeyebilir, emniyet bilemeyebilir ya da yetişemeyebilir; bakın adamlar kaçıyor.“

„Deprem oluyor sandım“

Sabaha karşı yapılan ev baskınlarında gözaltına alınanlardan biri de DBP’nin Diyarbakır eski il eş başkanı, siyasetçi Ruken Akça’ydı.

Üç gün gözaltında tutulan Akça yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Evde tek başımaydım. Korkunç bir gürültüyle uyandım. Deprem oluyor, apartman yıkılıyor sandım. Yatak odasından salona gittiğimde, kapının kırılmaya çalışıldığını anladım ve 'Kimsiniz? Ne istiyorsunuz’ diye sordum. Polislermiş.“

Kapıyı açar açmaz ellerinde uzun namlulu silahlar olan onlarca özel harekat polisini karşısında gören Akça, ters kelepçe ile gözaltına alındı. Akça, üç saat süren ev araması sırasında bazı mobilyalarına zarar verildiğini anlattı. Ardından emniyete götürülen Akça, operasyonda gözaltına alınan diğer Kürt siyasetçiler ve gazetecilerle aynı hücrede üç gün sorgulanmayı bekledi.

Akça'nın sorgusundan

Akça’ya göre isimsiz ihbar mektubuyla başlatılan operasyon ciddiyetten uzak. Böyle düşünmesinin nedeniyse sorguda yöneltilen sorular: “Kentte örgüte ait pek çok güvenli ev olduğunu, bunlardan birinin de bana ait olduğunu iddia ettiler. ‚Herkesin evi kendisi için güvenlidir. Güvensiz ev mi olur’ dedim. KCK örgütü üyesi olduğuma dair tek bir delil olmamasına karşın çok emindiler ve ‘Örgüte ne gibi yardımlar yapıyorsun’ diye sordular. Hatta örgütteki kod adımı dahi sordular. Herhangi bir kod adımın olmadığını, doğduğum günden bu yana herkesin beni 'Ruken’ diye çağırdığını söyledim onlara.“

Sorgusunun ardından Cuma günü serbest kalan Kürt siyasetçi, operasyonun iktidarın gündem değişikliğine ihtiyaç duyması nedeniyle yapıldığını savundu; “Bakın, Pastör Andrew Brunson için neler yazıldı, neler çizildi. Şimdi köşeye sıkıştıkları için serbest bıraktılar. Önemli meseleler konuşulmasın, tartışılmasın diye gündemi değiştirmek istiyorlar. 12 Eylül 1980’deki cunta döneminde de, 1990’larda da Kürtler tutuklandı, faili meçhul cinayetlere kurban edildi. İktidarlar değişiyor ama zihniyet asla değişmiyor.“

„Darp var, işkence var“

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli de, gözaltına alınan gazeteci ile siyasetçilere fiziksel şiddet uygulandığını, savunma haklarının engellendiğini ifade etti. “Darp var, işkence var, akla hayale sığmayacak uygulamalar var“ diyen Temelli, Derya Aslan adlı bir HDP’liye gözaltı sırasında ters kelepçe takıldığını, plastik kelepçenin çıkarılması için polislerce bıçak kullanıldığı sırada da Aslan’ın yaralandığını söyledi.

TUNCA ÖĞRETEN, 2018-10-14
GERI
YAZAR HAKKINDA