Erzincan'da matbaa işiyle uğraşan Hasan ve Hüseyin Sınırtaş, bir yıl arayla Almanya'ya iltica etti. İkiz olmaları, hem Türkiye'de, hem Almanya'da başlarına iş açtı.
“Aramızda 15 dakika var“ diyor Hüseyin Sınırtaş. Eliyle yanında oturan ikizini gösterip gülüyor: “Benden büyük. Başıma ne geldiyse onun yüzünden geldi. İnsan kardeşine bunları yapabilir mi?“
Aslında birbirlerine o kadar fazla benzemiyorlar. Onlara bakan biri onların ikiz değil, belki kardeş olabileceklerini düşünür. Fiziksel özelliklerinden daha büyük bir ortak yanları var. İkisi de Türkiye'de giderek artan otoriter eğilimin bir sonucu olarak, karşılaştıkları baskılar ve haklarında açılan ceza davaları yüzünden Almanya'ya iltica etmek zorunda kalmışlar.
Almanya’nın Baden-Württenberg eyaletindeki Ludwigsburg küçük ve sakin bir şehir. Şehrin Freiberg Nectar semtinde yer alan atölyedeki baskı makinesiyse büyük bir gürültüyle çalışıyor. Hasan, ikizi Hüseyin'den daha uzun boylu, gözlükleri, pos bıyıkları ve top sakalı var. Üzerine uzun bir hırka giymiş, kafasına bir kep takıyor.
Hasan Sınırtaş, „Ücreti karşılığında Erzincan’daki tüm sol, sosyalist, demokrat örgütlere döküman bastım, flama hazırladım, afiş yaptım“ diye anlatmaya başlıyor hikayesini: “Matbaacılık, üst düzey terörist faaliyeti sayıldı.“ Sınırtaş aynı zamanda Pir Sultan Abdal Derneği'nin Erzincan yöneticisiydi. 2009'dan sonra evinin pek çok kez basıldığını ve gözaltına alındığını ifade ediyor.
Kendisine yöneltilen suçlamalar arasında 2013’te şehirde Gezi direnişini organize etmek de var. Eylemler sırasında Erzincan’da yaşananları anlatmak için kurduğu internet sitesi erzingan.com yoluyla bilişim suçu işlediği, devletin ileri gelenlerine hakaret ettiği, halkı kin ve nefrete sürüklediği gerekçesi ile hakkında dava açıldı.
Yine Gezi eylemleri sırasında polisin kafasına attığı gaz bombası ile yaralanıp 11 Mart 2014’te yaşamını yitiren Berkin Elvan anmasına katıldığı için de yargılandı. Erzincan’da bu eyleme katılmaktan yargılanan tek kişi olan Sınırtaş, Ocak 2015'te tutuklandı.
Şu an kendisi de cezaevinde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Şubat 2015’te Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada “Erzincan’da basın açıklamasından Alevi bir genç tutuklandı. Vicdana sığmaz.“ ifadelerini kullanmıştı.
Hasan Sınırtaş birbirlerinden farklı üç örgütün üyesi olmakla suçlandı. Türk yargısına göre Sınırtaş hem PKK, hem DHKP-C hem de TKP-ML üyesiydi. Hasan’ın mahkeme dosyasına 1400 sayfalık polis tutanağı, 9989 adet de telefon dinleme kaydı var. Bunların çoğu, Erzincan'daki matbaasında bastığı afişlerle ilgili.
Avukatı Sezai Demirbilek, Sınırtaş'ın tutuklandığı gün mahkeme heyeti önünde yaptığı konuşmada durumun absürtlüğüne dikkat çekti: “Hasan, birirlerinden farklı 3 farklı örgütün üyesi yapıldı. Ne kadar önemli bir misyonu varmış. Kimsenin başaramadığını yaptı, Türkiye solunu birleştirdi.“
Yaratılan kamuoyu baskısı etkili oldu ve Hasan Sınırtaş 2 ay sonra, 24 Mart 2015’te tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 2015 seçimlerinde HDP için çalıştı. Ama baskılar burada bitmedi. Bir akşam evinden çıktığında önünde bir araç durduğunu hatırlıyor Hasan:
„İki kişi inip beni zorla bir araca bindirmek istedi. Kaçarak kurtuldum. Polis oldukları şüphesi ile devlet birimlerine haber verdim. ‚Haberimiz yok‘ dediler.“
Bu durum, kendisini daha da güvensiz hissetmesine yol açtı. Sınırtaş, ülkeyi terk etmeye ve Almanya'ya taşınmaya karar verdi. Gıyabında yargılandı ve 17 yıl hapis cezası aldı. 2016'da Ludwigsburg'daki baskı atölyesini kurdu. Eşini ve 2 çocuğu da sonradan onun yanına geldi. Kendi hayatını yavaş yavaş düzene koymaya başlarken, ikizi Hüseyin Sınırtaş'ın macerası yeni başlıyordu.
Baskı atölyesinin içinde yer alan küçük odada o ana kadar sessizce oturan Hüseyin eliyle ikizini gösteriyor: “Bu gitti, ihale bana kaldı.“
Hüseyin gitti, ama Erzincan'da toplumun tepkisini çeken çeşitli olaylarda eylemler devam etti. Erzincan'da da Hüseyin'in de parçası olduğu Pir Sultan Abdal Kültür Derneği eylem çağrıları yapmaya devam etti. „Bizim eylemlerimiz büyüktü. Sokağa çıktığımızda 500 kişi oluyorduk.“ diye anlatıyor Hüseyin.
Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından toplumsal muhalefet yapanların üzerindeki baskı giderek artmaya başladı. Hüseyin, tam bu dönemlerde çalıştığı fabrikanın kendisinin yurtdışındaki ikizinden talimat aldığı yönündeki söylentilerden korkup işine son verdiğini söylüyor. Eylül 2016'da bir sabah Hüseyin'in evi basıldı. Hakkındaki iddia, yurtdışında olan ikizi “Hasan Sınırtaş'tan talimat aldığı ve bu talimatı yerel örgütlere yaydığı“ şeklindeydi. Savcılık, Hüseyin'in bilgisayarında bulunan, Hasan’a ait resmi mahkeme dosyalarını delil olarak dosyaya koydu.
“Bazı videolar ve yazılar vardı. Bunların ikizime ait dosyalarda bulunduğunu anlatamadım. Savcı Hasan’ın geçmiş eylemlerde çekilmiş fotoğraflarını gösterip işte, bu sensin“ dedi. Hüseyin Sınırtaş savcılık ifadesinde “İkizlerin birbirine benzemesi normal,“ deyince savcının öfkelendiğini anlatıyor. Hüseyin’e “Sana bu fotoğraflardakilerin sen olmadığını kanıtlamak için bir hafta süre veriyorum“ denildi, fakat ertesi gün hakkında yakalama kararı çıkartıldı:
“Kız kardeşimiz üzgündü, eşim, çocuklarım üzgündü. Babam, 'Diğer oğlum da sebepsiz yere mülteci oluyor’ diye hayıflanıyordu.“
Böylece Hüseyin, Hasan'ın yanına gitme kararı aldı. Önce vizesiz Sırbistan’a uçtu, ardından 19 günlük süren yürüyüşle kaçak yollardan Almanya’ya ulaştı ve iltica başvurusu yaptı. Dudağını ısırıyor ve ikizine bakarak gülüyor: “İkizin varsa derdin var.“
Hüseyin’in en büyük dileği iki çocuğunun ve eşinin yanına gelebilmesini sağlamak. Hasan'ın atölyesinde yatıp kalkıyor. Babalarının kendilerine kargoladığı kalın bir dosyanın sayfalarını çeviriyor, “Her şey karışmış, kafalarına göre suç dağıtıyorlar“ diyor. Erzincan'daki matbaa ise ikizlerin ülkeyi terk etmesinin ardından kapandı. Bazı makineler satıldı, bazı makineleri ve ses cihazlarını da derneğe bağışladılar. Pir Sultan Abdal Derneği bugün Erzincan'da faaliyetlerine devam ederken, Sınırtaş ikizleri Almanya'da hayata tutunmaya çalışıyorlar.
Hasan baskı atölyesinde çalışırken, Hüseyin henüz kendine uygun bir iş bulabilmiş değil. İşsizlik maaşı için Çalışma Bakanlığı'na başvuru yaptığı sırada bürodaki memur kadın tarafından dolandırıcılıkla suçlandığını anlatıyor. Görüşme yaptığı kadın, “Sınırtaş“ ismini ve sistemdeki fotoğrafı kayıtlarda kontrol ettikten sonra: “Siz çalışıyorsunuz. Bu yaptığınız doğru değil.“ suçlamasında bulunuyor.
Hüseyin, kardeşine bakıp, yumruğunu sallıyor: “15 dakika büyüksün, abim sayılırsın, suçlarını üstleniyordum. Ama bari burada rahat ver.“
Sorun kısa süre içinde çözüme kavuşuyor. Ofise iki kardeş birlikte gidince memur özür dilemek zorunda kalıyor. Hasan gülüp ikizine dönüyor bu kez: “Yasa dışı işlere devam ediyor!“