İstanbul Havalimanı, 6 Nisan'dan itibaren tam kapasite hizmet vermeye başlıyor.
taz.gazete, İstanbul Havalimanı'nı mercek altına aldığı dosyada bu projenin insanlar, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini inceliyor.

Daha fazla okumak için:
taz.atavist.com/istanbul-havalimani

Nedim Türfent 1006 gündür tutuklu.

Cezasızlık, bir hilkat garibesi

Gazeteci Nedim Türfent cezaevindeki 1000. gününü geride bırakırken devletin cezasızlık geleneğini yazdı.

NEDIM TÜRFENT, 2019-02-11

Kapatılan Özgür Gündem Gazetesi’ne destek verdiği için PKK’ye üye olmak gerekçesi ile 2016 yılında tutuklanıp 4 ayı aşkın süre cezaevinde kalan bilim insanı ve edebiyatçı Aslı Erdoğan: “Cinayetten, katliamdan, soykırımdan daha ağır bir suç olabilir mi?“ diye soruyor. Cevabı kendisi veriyor: “Elbette, bunların şu ya da bu yolla aklanması, haklı gösterilmesi, meşru kılınması.“

Gittikçe otoriterleşen, hukukla bağını koparan iktidarlar, varlıklarını sürdürmelerine katkı yapan kurum ya da kişileri cezadan muaf tutup, dokunulmazlık tanır. Gazeteci Mehveş Evin: “Türkiye’de iktidarlar hak ve özgürlüklerin korunması, yaşam ve güvenlik haklarının sağlanması, soruşturma ve yüzleşme konularında riyakar davranmaktan çekinmedi“ diyor.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan ve günümüze dek ulaşan gelenekte, söz konusu devlet olunca hukuk, demokrasi, adalet gibi kavramlar ayrıntı oldu. “Cezasızlık örnekleri“ sıkça karşımıza çıktı. Suçu işleyen devlet kurumları ya da iktidara yakın işbirlikçi ve yandaşlar olunca, yargı üç maymunu oynadı. Kamuoyu baskısı sonucu dava açılsa bile dosyalar çoğu zaman tozlu raflarda kaldı.

Yargı, mağdur/kurban yerine faille empati kurdu. Öyle ki Türkiye’de 1993-1996 yılları arasında Başbakanlık görevi yürüten Tansu Çiller, “Bu devlet için kurşun sıkan da yiyen de şereflidir, evladımızdır“ sözlerini çekinmeden söyleyebildi. Bu bakış açısı ile kolluk görevlisi potansiyel olarak nerede, ne zaman, kime patlayacağı belli olmayan serseri bir mayına döndü.

Kurumsallaşan cezasızlık

Cezasızlık kültürünün kimi güncel örnekleri üzerinden, uygulamanın devlet refleksine dönüştüğünü anlayabiliriz:

• 2004’te Mardin’in Kızıltepe ilçesinde, polisin açtığı yaylım ateşi ve 13 kurşunla katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın dosyası rafa kalktı.

• 2005 yılında Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde bulunan Umut Kitabevi’ne bomba atıldı. Olayın faillerinden olan 2 astsubay 2017’de tahliye edildi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın “iyi çocuklar“ dediği failler, cezaevinden çıkar çıkmaz İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile fotoğraf çektirip paylaştı.

• 2016’da Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde, çarşıda zırhlı bir araçtan durduk yere açılan ateş ile biri çocuk, dört sivil katledildi. Ateş açan polis halen görevi başında.

• 2011’de Şırnak’ın, Roboski ilçesinde 22’si çocuk 34 Kürt köylünün savaş uçaklarıyla katledilmesine ilişkin dava cezasız bırakıldı.

• Tahir Elçi suikasti de 2015’ten bu yana sürüncemede bırakıldı.

Özetle, devlet cezasızlığı kurumsallaştırdığı müddetçe; kolluk kuvvetleri bir tasarrufta bulundukları zaman “ellerini korkak alıştırmadan“ müdahale edeceklerdir. Devlet aklı “olur“ verdikçe, başta yaşam hakkı ihlali olmak üzere yeni hak ihlalleriyle karşılaşacağımız yadsınamaz, “iyi çocukların“ orantısız şiddet ve aşırılıkları kaçınılmaz.

04.02.2019, Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu

NEDIM TÜRFENT, 2019-02-11
GERI
YAZAR HAKKINDA