Binlerce kadının İstiklal Caddesi’nden İstanbul’a yayılan sloganları, seçim öncesi toplumsal kutuplaşmayı bilemeye çalışan iktidar için bir tehdit unsuruna dönüştü.
8 Mart akşamı İstiklal Caddesi’ne doğru ilerlerken, içimizde şüphe olsa da yürüyeceğimizi düşünüyorduk. Yolları kapatan polisler, yasa dışı eylemlere karşı önlem alsalar da gece yürüyüşünün sorunsuz yapılacağını söylediler. Kadın örgütleri, arkadaş grupları ve dövizini kapıp gelen kadınlar olarak, boş bulduğumuz ara sokaklardan “Tayyip kaç kaç kaç, kadınlar geliyor“ sloganıyla caddeye aktık.
Yıllardır aşina olduğumuz bu slogan, polislerle yapılan pazarlığın sürdüğü o uzun saat boyunca her zamankinden daha coşkulu, daha yüksek sesle atıldı. Sonra vücudunda “Hande Kader’i unutma“, elindeki dövizde de “Bu şehirde bir kadın yakılarak öldürüldü unutma“ yazan bir kadın kalabalığın içinden sıyrılıp bir yükseltiye çıktı. O an çığlıklarımız durmaz oldu. O akşam bizi “Geleneksel Gece Yürüyüşü“nden “yasa dışı eylem“e taşıyan belki de bu çığlıklardı. Hafızası silinmeyen, beş benzemezden oluşan, bağımsız ve dizginlenemez varlığımızın verdiği uyarı: “Kaç, geliyoruz.“
İşte buradaki hiçbir kampa, politik görüşe, sınıf ve dini gruba ait olmadan yapılan bağımsızlık vurgusu, varsa da aidiyetlerin ötesine geçebilme hali, bu sene de büyük bir tehdit olarak iktidarın karşısına dikildi. İktidar, müzakere edilemez, kontrol edilemez, temellük edilemez bir hareketle karşı karşıyaydı.
Nitekim bu senenin gece yürüyüşü de “isyan“ ve “uzlaşmama“ temaları altında birleşmişti. Toplumsal muhalefetin cezaevlerinde, mahkemelerde ya da söz söylemeye imkan tanımayan bir korku atmosferinde sindirildiği Yeni Türkiye’de, binlerce kadının İstiklal Caddesi’nden İstanbul’a yayılan sloganları, seçim öncesi toplumsal kutuplaşmayı bilemeye çalışan iktidar için bir tehdit unsuruna dönüştü. Kim bilir belki de kadınların isyanında Gezi’nin hayaletini gördüler.
AKP’nin yıllardır yaratmaya çalıştığı makbul ve öteki kadın ikiliği bu yılki 8 Mart’ta biraz daha eriyip buharlaştı. Gece yürüyüşünün ertesi günü tekbirlerle Mis sokağı inleten bir grup adamın da aynı kutuplaştırma hamlesinin planlanmış bir adımı olduğunu görmek zor değil. Bu eylem, Mis Sokak’ta içki içenlere, sekülerlere gözdağı vermek için düşünülmüş bir eylemden ziyade, kutupların kimlerden oluştuğunu hatırlatıp işaretlemek için yapılmış, performatif bir eylemdi. Ancak kadın hareketinin içindeki çoksesliliği, haklı talepleri ve gerçekçi dünya vaatlerini baskı altında tutmaya kimsenin gücü yetmez.