Siyaset bilimci Aysuda Kölemen ile AKP'nin mağlubiyetini, İmamoğlu'nun siyaset tarzının toplumda bulduğu karşılığı ve muhalefete geçen belediyeleri bekleyen zorlukları konuştuk.
taz.gazete: Muhalefetin adayı CHP'li Ekrem İmamoğlu'nun oyları 23 Haziran seçimlerinde 31 Mart'a göre 800 bin civarında artış gösterdi. Bu değişimin sebebi neydi?
Aysuda Kölemen: AKP ve MHP'ye oy veren insanlardan geçiş olduğunu düşünüyorum. Matematiksel olarak tek ihtimal bu. Türkiye'de normalde seçmenler partisine küsse de aynı partiye oy vermeye devam ediyor. Bu seçimlerde bunun değiştiğini gördük. Ekrem İmamoğlu 31 Mart'tan itibaren kendi seçmeninden çok kendisine oy vermeyen seçmene hitap etmeyi tercih etti. Kendisine oy vermeyen mahalleleri ziyaret etti. „Ben sizin inancınıza saygı duyuyorum. Sizin AKP'ye oy vermeniz sizi bana düşman yapmaz.“ dedi. Halktaki bezginliği görerek kendini Erdoğan'ın çok uzun süredir uyguladığı düşmanlaştırma taktiğine karşı konumlandırdı. Bazen bir adayın söylemiyle ülkenin duygusal ihtiyacı örtüşebiliyor.
Ne gibi bir duygusal ihtiyaç?
İmamoğlu 31 Mart seçimlerinin ardından haksızlığa uğradı. Kazandığı bir seçim iptal edildi. Bunu nasıl işlediği önemliydi: „Bana haksızlık yapıldı, ama ben bunun üstesinden gelirim“ dedi ve bunu yaptı. Şu anda Türkiye'de herkes haksızlığa uğradığını düşünüyor; İmamoğlu bu duygusal ihtiyaca hitap etti. Yıllardır bitmeyen kutuplaştırma ve ayrıştırma söyleminden muhafazakar seçmenin de yıldığını düşünüyorum. Bu nedenle AKP/MHP seçmeninin böyle bir söyleme yakınlaşması şaşırtıcı değil. Adayın samimi olarak yaptıklarıyla halkın ihtiyaçları kesişti. İnandırıcılık da önemli- İmamoğlu son derece inandırıcıydı.
Ortaya çıkan tablo İmamoğlu'nun siyaset tarzı hakkında ne söylüyor?
İmamoğlu muhafazakar mahallelerle konuşabilen bir siyasetçi. AKP'linin kafasındaki CHP'li imajına uyan biri değil. Dindar, Kur'an okuyan, oruç tutan bir aile babası. Geleneksel aile modeliyle zıtlık içermeyen, Karadeniz'de kökleri olan bir profil. Muhafazakar seçmenin insan olarak oy verebileceği, evine çağırmak isteyebileceği biri. Türkiye'de ailesinin İmamoğlu ile komşu olmasını istemeyecek kişi çok azdır.
Böyle bir siyasetçinin CHP'de siyaset yapması, parti için ne anlama geliyor?
Eğer 20 yıl öncesinde yaşasaydık, İmamoğlu CHP'den aday olmazdı. 80'lerde olsa ANAP'lı olurdu. Ancak laiklik tartışmaları yüzünden eskiden merkez sağda olanlar şimdi CHP'ye döndüler. Dolayısıyla bugün İmamoğlu'nun CHP'de olması çok doğal. CHP liderliğinin merkezi temsil edenlere açıldığını gösteriyor. AKP iktidarı, 17 yılda daha önce birleşmeyen grupları değiştirdi, birleştirdi.
Bu birleşme ne kadar devam edebilir? İmamoğlu'nu nasıl bir süreç bekliyor?
Bu sonuç fırsatlar ve umut yarattı. Ancak şimdi İmamoğlu'na çok fazla anlam yüklenecek. Hem Kürtler, hem merkez sağ, hem de AKP'liler, MHP'liler, Saadet Partililer oy verdi. Dolayısıyla her seçmen farklı beklentiler içinde. Örneğin bir seçmen „Suriyeli sorununu çözsün“ diyor ama ırkçı bir yerden konuşuyor. İmamoğlu ne yaparsa yapsın, şu anda kendisine oy vermiş bir kısım insanı rahatsız edecek. Yine de onun bu birleştirici söylemine devam edeceğini ve genel olarak karşılık bulacağını umuyorum. Bu söylemin ulusal düzeyde benimsenmesi lazım.
CHP yerel yönetimlerde nasıl zorluklarla karşılaşacak?
En büyük zorluk AKP'den gelecek. Türkiye, Almanya'da hayal dahi edilemeyecek kadar merkeziyetçi bir yapıya sahip. Yani belediye yetkileri kısıtlı. Polis, eğitim, sağlık Ankara'ya bağlı. AKP Ankara'dan bütçe verme gücünü kullanarak, borç alma yetkilerini kısarak, gerektiğinde KHK'lar ile merkezden CHP belediyelerini sıkıştıracak. Alttan da ilçeler ve kontrolünde tuttuğu il meclisi aracılığı ile yapacak bunu İstanbul'da. CHP'nin aldığı belediyeleri işlevsiz hale getirip, özellikle en görünür olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni sadece çöp toplayabilen, parasız ve yetkisiz bir kuruma çevirmeye çalışacak. AKP, tabanına, özellikle gençlere „CHP icraat yapamaz“ diyor yıllardır ve buna inanmış çok seçmen olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında CHP örgütünde iktidar açlığı yüksek. Cumhuriyet tarihi boyunca bütün partiler patronaj ağları ile çalışmış. Yani seçimle ele geçirdikleri devlet imkanlarını (bütçe ve kadroları) parti üyelerine ve taraftarlarına dağıtıyorlar. AKP'yi en çok buradan eleştirip, aynı şeyi yapmaya devam eden bir CHP'nin başarısı çok kısa sürer.
HDP seçmeni İmamoğlu'nun zaferinde nasıl bir rol oynadı?
HDP tabanının İmamoğlu'na oy verdiğini görebiliyoruz. Bu 31 Mart'ta da böyleydi. Burada Kürt siyasi hareketin bir zaferi var. Yerleri çok net olarak AKP'nin karşısı. Kendilerini AKP'nin karşısına koyarak, içinde CHP'nin olduğu ittifaka oy vermeye devam edecekler. Yani CHP'ye değil, AKP'ye karşı oy verecekler. Yıllardır Kürt seçmeni ve HDP'yi meşrulaştırmayı reddeden bir anlayış ve her fırsatta HDP'ye yönelik bir „ihanet“ söylemi vardı. Kürt seçmense son derece istikrarlı bir şekilde kendi çıkarına uygun olduğunu düşündüğü şekilde oy verdi. Irkçılıktan kaynaklanan bu „Kürtler bizi satacak“ güvensizliği umarım artık CHP tabanında da zayıflar. CHP birkaç seçimdir Kürt seçmenin ve HDP'lilerin desteğini aldı, yayılan paranoyak dedikodular her seferinde boş çıktı. HDP seçmeni, AKP'nin baskı düzeni devam ettiği sürece stratejik olarak AKP'nin karşısındaki adaylara oy vermeye devam edecektir.
Erken seçim ihtimaller dahilinde mi?
MHP lideri Devlet Bahçeli hemen „Erken seçim olmayacak“ diye açıklama yaptı. Ancak erken seçim sadece iktidarın „olur“ ya da „olmaz“ demesiyle bitmiyor. Ülkede ekonomik kriz var. Bu tür mecburiyetler hükümeti zor durumda bırakabilir. Ancak ben hükümet olsam yeniden seçime gitmem. Zira AKP artık çözülme sürecine girdi.
Hem Binali Yıldırım hem de Tayyip Erdoğan, yenilgiyi çabuk kabul etti. İkisi de Ekrem İmamoğlu'nu tebrik ettiler. Böyle bir sonuç çıkmasını bekliyorlar mıydı?
Kesinlikle bekliyorlardı. Kaybedecekleri bir şey kalmadığından son hafta her tarafa saldıran, birbiriyle çelişen çaresiz hamleler yaptılar. Son güne kadar anketleri takip etmişlerdi, sonuçları hepimizden iyi biliyorlardı. 800 bin kişilik bir fark ile kavga etmenin bir faydası yok. En iyi şey bir an önce kabul edip ortadan çekilmek, çünkü uzadıkça iş aleyhlerine gidecekti. En doğru şeyi yapıp hemen ortalıktan çekildiler. Çoğu insan da televizyonunu kapatıp kutlama yapmaya gitti.
Peki bu durum Türkiye hakkında ne söylüyor? Seçimlerin 13 bin oyla kazanılamayacağı, ancak 800 bin oy farkla kazanılabileceği anlamına mı geliyor?
Evet, kesinlikle böyle bir sistemle karşı karşıyayız. „Erdoğan artık seçim sonuçlarını kabul edecek“ diyemeyiz. Tüm itiraz haklarını, devletin tüm gücünü sonuna kadar kullanacak. Ama fark çok büyükse sesini çıkarmayacak.
23 Haziran Türkiye için yeni bir başlangıç olabilir mi?
Pek çok AKP'li konuşmaya başladı. Cesaretlenenler oldu. Erdoğan artık AKP'de tek isim olmayacak. Türkiye siyasetindeki tek aktör de olmayacak. „Her zaman Erdoğan kazanır, CHP de kaybeder“, bu psikolojik bariyer aşıldı. Ankara çok hareketlenecek. Yeni bir parti de kurulabilir. AKP içinden çıkacak, eski AKP'lilerden oluşan muhafazakar sağ, ama muhtemelen halka „düzen“ sözü verecek, ülkede hak ve adaleti, öngörülebilirliği geri getirmenin mücadelesi içerisinde olacak bir parti. Öngörülebilirlik, kurumların yeniden çalışır hale gelmesi; bunlar muhafazakar kesimin de fazlasıyla ihtiyaç duyduğu şeyler.
Aysuda Kölemen: Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümünden mezun oldu. 2010 yılında ABD'nin Georgia Üniversitesi'nde siyaset bilimi alanında doktora derecesini tamamladı. Araştırmaları sebebiyle Amerika, İtalya, İngiltere, Almanya ve Hindistan'da yaşadı ve dersler verdi. Bard College-Berlin'de calışıyor. Otoriterleşme, sivil toplum ve sosyal devlet konularında araştırma yapıyor.