24 yaşındaki öğrenci Mert Çokluk'un Erlangen tren garındaki ölümünün Türkiye medyasında ele alınış biçimi, Almanya'da intihar vakalarının neden haberleştirilmediğine dair iyi bir fikir veriyor.
Almanya'nın güneyindeki Bavyera eyaletindeki Erlangen tren garının hatları, 5 Ekim Cumartesi sabahı birkaç saatliğine kapatıldı. Gerekçe, istasyonda acil doktor müdahalesi gerektiren bir durumun meydana gelmesiydi. Çoğu zaman bir kişinin tren raylarına düşmüş olduğu anlamına gelen bu durum, intihar vakalarına medyada yer verilmemesi nedeniyle Almanya'da haberleştirilmedi. Erlangen'de yaşanan bu olay, altı gün sonra Türkiye medyasında geniş yer aldı: „Almanya'daki öğrencinin şüpheli ölümü“.
Cansız bedeni tren raylarında bulunan kişi, 24 yaşındaki Türkiyeli öğrenci Mert Çokluk'tu. Türkiye'de ODTÜ'den mezun olan Çokluk, Erlangen'deki Friedrich-Alexander Üniversitesi'nde yüksek öğrenimini bitirmek üzereydi. Tezini bitirmesinin ardından Hollanda'da doktorasına başlayacaktı. Mert Çokluk'un ölümü, Bursa'daki ailesini derinden etkiledi. Cenaze 12 Ekim günü Bursa'da toprağa verildi.
Almanya'daki Türkiye Konsolosluğu'ndan ya da Alman makamlarından uzun süre bilgi alamayan aile, olayla ilgili Almanya'da yaşayan tanıdıkları üzerinden aldıkları bilgileri basınla paylaştı. Hem muhalif, hem de hükümet yanlısı yayın yapan gazetelerde benzer şekilde haberleştirilen olayla ilgili cevaplanmayan çok fazla soru vardı:
Nürnberg Konsolosluğu aileye niçin olaydan beş gün sonra haber vermişti? Olay hakkında Alman medyasında hiçbir haber çıkmamasının sebebi neydi? Neden otopsi yapılmadı? Mert Çokluk öldürüldü mü? Vücudunda işkenceye dair bulgular mı var?
Hiçbir şey bilinmediği için, her şey haberleştirildi.
Çokluk'un cesedi başka bir yerden tren istasyonuna mı taşınmıştı? O saatte tren istasyonu kapalı değil miydi? Aynı saatte tren istasyonunda çıkan bir yangın mı vardı? Üzerinde bulunduğu iddia edilen mektup gerçekten bir intihar mektubu muydu? Çokluk'un bilgisayarı ve telefonu kayıp mıydı? Üzerinde çalıştığı tez yüzünden mi öldürüldü? Olayın Temmuz ayında intihar eden bir diğer öğrenci Dursun Karadavut ile bir bağlantısı var mıydı?
Medyada çıkan haberler, Almanya'da okuyan diğer Türkiyeli öğrencileri ve Türkiyeli diasporayı da tedirgin etti. Çokluk'un Almanya'da fazla arkadaşı yoktu. Çokluk'u kişisel olarak tanımadıklarını söyleyen bir grup öğrenci, olayın aydınlatılmasını talep etti. Sosyal medyada #mertcoklukgizemlicinayeti etiketiyle paylaşımlar yapıldı.
Münih'te yüksek öğrenim gören Alperen Gündoğan, Çokluk'un ölüm haberini arkadaş grubu aracılığıyla öğrendiğinde büyük bir tedirginlik duyduğunu söyledi. Çokluk'u şahsen tanımadığını söyleyen Gündoğan, „Beni en çok tedirgin eden nokta, herhangi bir açıklama yapılmamasıydı,„ dedi.
Alman Basın Konseyi'nin yayınladığı Basın Kodeksi'ne göre intihar vakalarının haberleştirilmemesinin iki sebebi var: İlki, bu tür haberlerin başka intiharları teşvik etme ihtimalinin olması. İkincisiyse intihar eden kişinin kimlik bilgilerini korumak. Polis de aynı sebepten ötürü intihar vakalarına dair detayları basınla paylaşmıyor.
İddiaların bu kadar büyümesinde rol oynayan bir diğer etken, Mert Çokluk'un ölümünün olaydan çok sonra öğrenilmesiydi. İntihar eden insanların yakınlarının kurduğu bir dernek olan AGUS'un yayınladığı bir kitapçığa göre, intihar vakalarında polisin araştırmasını tamamlaması en az 2-3 gün sürebilir. Mert Çokluk durumunda bu sürenin beş günü bulması, Çokluk'un Almanya'da hiçbir yakınının olmamasından kaynaklanıyor olabilir.
Mert Çokluk'un Bursa'da yaşayan babası Bekir Çokluk için oğlunun ölümü kolay kabul edilebilir bir durum değildi. Baba Bekir Çokluk, medyanın olaya gösterdiği yoğun ilgiden dolayı bir yandan oğlunun ölümünün acısınını yaşarken, diğer yandan medyaya pek çok açıklama yaptı. Medyanın tekil açıklamalara dayandırdığı haberler, bilgi kirliliğine yol açtı. O kadar ki, CHP'li vekil Erkan Aydın, 18 Ekim günü TBMM'de Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde Mert Çokluk'un işkence gördüğünün belirlendiğini iddia etti.
taz.gazete'nin 17 Ekim'den beri Mert Çokluk ile ilgili sorduğu soruları yanıtlamayan Nürnberg Konsolosluğu, nihayetinde 21 Ekim tarihinde yazılı bir açıklama yaptı: „Hepimizin yüreğini yakan bu olayın aydınlatılmasında, teyide muhtaç spekülatif haber ve komplo teorileri yerine somut adli ve kriminal bulgular üzerinden gerçeğe ulaşılabileceğinin akılda tutulması gerekmektedir.“
22 Ekim günü taz.gazete'ye konuşan Bekir Çokluk, „Pasaportumuz yok. Biz oraya gelemiyoruz, göremiyoruz, soramıyoruz. Sağlıklı bir bilgi alamadık. Konsolosluğa ‚temsilcimiz sizsiniz‘ dedik, bize geri dönmediler.“ dedi. Nürnberg Konsolosu'nun savcı ile görüştükten sonra kendisine bilgi vermesini beklediğini söyleyen Bekir Çokluk, „Sağdan soldan duyduklarımız inandırıcı olmuyor. Otopsi sonucunu bekliyoruz.“ ifadelerini kullandı. Bekir Çokluk, iki hafta içinde otopsi sonucunu almayı umduklarını söyledi.
Yıllardır Almanya'da gazetecilik yapan Mustafa Akbaba, Mert Çokluk'un ölümünün haberini almasının ardından konuyu araştırmaya karar verdi. Çokluk'un ölüm haberini aldıktan sonra iki gün boyunca uyumadığını söyleyen Akbaba, tren istasyonundaki yetkililerle, emniyet görevlileriyle ve itfaiye ile yaptığı konuşmalar sonucu, 21 Ekim günü olayın intihar olduğunu düşündüğünü ifade eden bir yazı kaleme aldı. Erlangen şehrinin bağlı olduğu Orta Frankonya bölgesinin Emniyet Basın Sözcüsü ile konuşan Akbaba, sözcünün kendisine, „Tüm deliller ve görgü şahitlerinin ifadeleri, bunun bir intihar olduğunu gösteriyor“ dediğini belirtti.
Nürnberg Fürth Savcılığı da, taz.gazete'ye yaptığı açıklamada benzer bir ifade kullandı: „Yaşanan olaya müdahil olan başka biri yok. Polisin incelemesi, olayın kesinlikle intihar olduğunu gösteriyor.“ Akbaba, aynı zamanda Çokluk'un üzerinde sekiz sayfalık bir intihar mektubunun bulunduğunu ve bu mektubun Erlangen'deki emniyet müdürlüğünde Türkiye kökenli bir memur tarafından Almancaya çevrildiğini aktardı. Mektubun yakın zamanda aileye ulaşması bekleniyor.
Olayların bu aşamaya gelmesini bilgi kirliliğine bağlayan Akbaba, „Türkiye'den haber yapmak kolay. Alman makamları haber vermeyince de böyle farklı düşünceler ortaya çıkmış.“ dedi. Ailenin yakınları tarafından yanlış yönlendirildiğini düşünen Akbaba, „Yüreği yanmış, çok acılı bir durum. ODTÜ'nün en başarılı öğrencisi olmuş. Çiftçi bir aile, beklentiler çok yüksek.“ ifadesini kullandı.
Olayla ilgili uzun süre açıklama yapmaktan çekinen Orta Frankonya Polisi de, sosyal medyada dolaşan iddiaların üzerine 23 Ekim günü twitter üzerinden bu mesajı yayınladı:
„Lütfen, komplo teorilerini durdurun! İntihar, ölen kişinin mahremiyetini etkileyen trajik bir olaydır. Etik değerlerimiz, bizim bu durumu kamusal alanda tartışmamıza engel oluyor. Eğer kamuoyunu ilgilendiren bilgiler olsa, paylaşırdık. Eğer paylaşmıyorsak, bir sebebi vardır!“
Tüm bu güvensizliğin ve komplo teorilerinin ardında medyanın oynadığı rol kadar, son derece somut geçmiş tecrübeler de bulunuyor. Solingen'den Mölln'e, Keupstrasse'den NSU cinayetlerine kadar ırkçı şiddetin süreklilik gösterdiği bir ülkede, güvensizlik hissi yayılıyor. NSU örgütü ya da Burak Bektaş cinayeti hala polis tarafından aydınlatılmadığı için, Türkiye kökenli birçok insanın polise olan güveni sarsılmış durumda. Aşırı sağ örgütlerin, polisin ve ordunun içine sızdığına dair araştırmaların yayınlandığı günümüz Almanyası'nda, göçmen kimliği olan birinin ölü bulunması her zaman şüphe doğuruyor.
Akbaba da, NSU cinayetleri gibi olayların buradaki vatandaşlar arasında güvensizliğe neden olduğunu söylüyor: „Hessen'deki araştırma komisyonunun raporunun dayandığı belgeler, 120 seneliğine yasaklandı. Böyle durumlar yaşanınca, her ölümde insanların kafasında otomatik bir soru işareti oluşturuyor.“
Nürnberg'deki Almanya Türk Toplumu (TGD) Başkanı Bülent Bayraktar da pek çok sorunun muhatabı oldu. Türkiyeli öğrencinin ölümü akıllara yeniden NSU cinayetlerini getirerek topluluk içerisinde huzursuluk yarattı. Zira NSU tarafından işlenen on cinayetten üçü Nürnberg'de gerçekleşmişti. Bayraktar bu konuda „Nürnberg'in NSU cinayetleriyle hayli derin bağları var. Polise duyulan güven ise fazlasıyla zayıf“ açıklamasında bulundu: „Sağlıklı bir iletişim kurulmadığında kafalarda hep soru işaretleri oluşuyor.“
Soruların cevaplanmadığı noktada komplo teorilerinin devreye girdiğini söyleyen Bayraktar, internette dolaşan yorumları buna bağlıyor: „Ben de ilk olarak ‚Türkiye'deki akrabalara haber verilmesi neden bu kadar uzun sürdü‘ diye sordum. Ama sakin bir kafayla düşünüce aslında durum anlamlı hale geliyor.“
Olayın yaşanmasının ardından pek çok kişinin kendisini arayıp Almanya Türk Toplumu'nun konuyu neden sahiplenmediğini sorduğunu söyleyen Bayraktar, cevap olarak Türkiye'de yapılacak otopsinin sonuçlarını beklediklerini ifade etmiş: „Konu sadece böyle aydınlanabilir. Geri kalan her şey ise spekülasyon. Otopsi raporunun başka bir sonuca işaret etmesi halinde dernek olarak yetkili makamları daha derinlikli bir soruşturma yürütmeleri için zorlayacağız.“