Avukat Yılmaz S.'nin tutuklanması, Almanya'ya iltica talebinde bulunan Türkiye vatandaşlarını tehlikeye attı. Yaşanan olayda Alman makamlarının da sorumluluğu var.
Alman polisi, 18 Kasım günü HDP Şırnak eski milletvekili Leyla Birlik’i telefonla aradı. Birlik’in kişisel bilgileri MİT’in eline geçmişti. Polis ona, Ankara’daki Almanya Büyükelçiliği için çalışan Yılmaz S. adlı bir avukatın gözaltına alındığını ve bürosundaki aramada el konulanlar arasında kendisine ait bilgilerin de bulunduğunu söyledi. Yaşananlardan ötürü endişe duyduklarını ve Birlik’in dikkatli olması gerektiğini belirttiler. Türkiye’deyken birçok kez gözaltına alınan ve gıyabında hapis cezasına çarptırılan Birlik’in Almanya’ya yaptığı iltica başvurusu beş ay önce kabul edilmişti.
Alman Elçiliği'nin, Federal Göç ve İltica Dairesi'ne (BAMF) bilgi sunmak amacıyla birlikte çalıştığı Türkiyeli avukatın tutuklanması sadece dış politika açısından bir skandala işaret etmiyor. Zira bu tutuklama sonucunda sadece Kürt siyasetçi Leyla Birlik'in değil, Almanya'ya sığınma talebinde bulunan yüzlerce kişinin hassas kişisel verileri de Türkiye gizli servisinin eline geçmiş durumda. Bu durum Alman makamlarının, koruma ihtiyacı altındaki kişilerin hassas bilgilerini özensiz biçimde tehlikeye atmasına dair sorumluluğunu da gündeme getiriyor.
17 Eylül’de Ankara Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'ne bağlı ekiplerce gözaltına alınan avukat Yılmaz S. casusluk yapmakla suçlanıyor. Beş kişilik bir ekip tarafından izlenen S. Almanya Büyükelçiliği'ne giderken gözaltına alındı. Almanya Büyükelçiliği tarafından, Federal Göç ve İltica Dairesi (BAMF) için, iltica başvurusunda bulunanların verdikleri bilgilerin doğruluğunu denetlemekle yükümlü olan Yılmaz S., bu kişilerin Türkiye’ye dönmeleri durumunda karşılaşabilekleri tehlikeleri araştırıyordu.
Hürriyet Gazetesi, 18 Eylül tarihinde “Almanya Büyükelçiliği için çalışan bir avukatın gözaltına alındığını“ yazdı. Haber o günlerde ne Türk ne de Alman kamuoyunun ilgisini çekti. Ancak Kasım ortalarında Spiegel dergisinin bu olayı haber yapmasının ardından bu tutuklama Almanya’da büyük yankı uyandırdı. Federal Göç ve İltica Dairesi Başkanı Hans-Eckhard Sommer bunu bir “dış politika skandalı“ olarak değerlendirirken, insan hakları örgütü “Pro Asyl“ avukatın gözaltına alınmasını “mümkün olabilecek en büyük kaza“ olarak niteledi. Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türk meslektaşı Mevlüt Çavuşoğlu’yla temas kurarak meselenin mümkün olduğunca kısa sürede çözüme ulaştırılması için harekete geçti. Muhalefet ise ortaya çıkan hasarın kapsamının aydınlatılmasını talep etti.
Geçtiğimiz hafta Federal Meclis İçişleri Komisyonu’nun konuyla igili düzenlediği özel oturumda paylaşılan bilgilere göre Almanya İçişleri Bakanlığı, Yılmaz S.’nin gözaltına alındığından 19 Eylül tarihinde haberdar oldu. Federal Suç Dairesi de 25 Eylül’de mağdurlarla iletişime geçmekle görevlendirildi. Resmi mercilerin İçişleri Komisyonu'nda belirttiğine göre, Yılmaz S.’nin gözaltına alınması esnasında 83 kişiyi ilgilendiren güncel iltica davalarına ait 47 dosya bulundu. Bürosunda yapılan arama sonucundaysa 283 dosyaya daha el koyuldu.
Leyla Birlik’in el konulan dosyalarda kişisel bilgilerinin de yer aldığı konusunda bilgilendirilmesi, ancak avukatın tutuklanmasının üzerinden iki ay geçtikten sonra gerçekleşti. Birlik, Federal Göç ve İltica Dairesi’nin, Türkiye’den Almanya’ya kaçma gerekçeleri hakkında neden Türk mercilerinden bilgi aldığını merak ediyor; sonuçta yargılandığı davaların bilgisine rahatça ulaşmak mümkün. Ancak Birlik’i daha çok rahatsız eden bir şey daha var: “Beş ay önce oturum aldım. Dosyam hala avukatın ofisinde duruyor. Burada bir sıkıntı, bir ihmal var. Dosyamın oradan kaldırılmış olması gerekiyordu.“
Leyla Birlik’in avukatı Dogan Akin da “Almanya’ya sığınan bir insanın verilerinin Türk polisinin eline geçmesinin, veri güvenliği hukuku açısından ciddi bir sorun teşkil ettiğini“ söylüyor. Eski milletvekili olarak kamuoyuna malolmuş bir kişi olduğundan, müvekkili hakkındaki bilgilerin özellikle hassas olduğunu dile getiriyor: “Üçüncü kişilere verildikleri anda yanlış ellere geçmeleri riski söz konusu.“
Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, İçişleri Komisyonu’nda yaptığı açıklamada elçiliklere ilticacının durumu hakkında kısa bir özet gönderildiğini, kişiye ait adres bilgilerinin paylaşılmadığını belirtti. Konuyla ilgili taz.gazete’nin sorularını yanıtlayan Federal Göç ve İltica Dairesi ise, birlikte çalıştıkları avukatların “iltica dosyalarına bakma ya da erişme“ şansının olmadığını ve sadece “elde edilmek istenilen bilgiler açısından önemi olan kısmi veriler“e sahip olduklarını belirtti. Bu bilgileri Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla elçiliklerle paylaşan Federal Göç ve İltica Dairesi, avukatların bu amaçla görevlendirilmesinin Avrupa çapında yaygın olarak başvurulan bir yöntem olduğunu dile getirdi.
Yılmaz S.’nin avukatı Levent Kanat da, büyükelçiliklerin bulundukları ülkelerdeki avukatları görevlendirmesinin olağan bir durum olduğunu belirtiyor. Kanat, Türkiye’nin de bu durumdan haberdar olduğunu, dolayısıyla casusluk suçlamasının temelsiz olduğunu söylüyor. Müvekkilinin dosyası gizliliğe tabi olduğundan, Kanat’ın dava hakkında çok fazla konuşma şansı yok. Kanat, Almanya Büyükelçiliği ile müvekkili arasındaki iş ilişkisini şöyle açıklıyor: Dışişleri Bakanlığı Büyükelçiliğe dosyalarla birlikte araştırma talebinde bulunurken, Yılmaz S. söz konusu vakaları denetlemekle görevlendiriliyordu. Yılmaz S. talep edilen bilgileri savcılık kaleminden alıyordu. Kanat’ın da belirttiği üzere bu her avukatın sahip olduğu bir hak. Yılmaz S. bazı dosyaları incelemesi için Diyarbakır’daki meslektaşı Baki D.’ye iletmiş. Baki D. doğrudan Almanya Büyükelçiliği için çalışmıyordu. S. ile aynı gün gözaltına alınan Baki D. birkaç gün sonra serbest bırakılmıştı.
Aşağı Saksonya Mülteci Meclisi yönetim kurulu üyesi avukat Dündar Kelloğlu, casusluk suçlamasının, Türkiye’nin Almanya’ya iltica talebinde bulunan vatandaşlarının verilerini ele geçirme bahanesi olduğunu tahmin ediyor. Kelloğlu, iltica başvurusunda bulunan şahsa ait verilerin araştırma amacıyla geldikleri ülkeye gönderilmesinin “veri güvenliğine aykırı“ olduğunu dile getiriyor. Kelloğlu’na göre iltica başvurusunda bulunanların kaçma nedenlerini kanıtlamalarına gerek yok: “İltica hakkına göre Türkiye’de siyasi baskıyla karşı karşıya olduklarını inandırıcı bir biçimde açıklamaları gerekiyor.“ Kelloğlu, Federal Göç ve İltica Dairesi’nin, 2016’dan beri bu ilkeyi bir kenara bırakarak sığınmacıların geldikleri ülkeden kanıt talep ettiğini belirtiyor ve Federal Daire'yi güvensiz bir tavır takınmakla suçluyor: “Darbe girişiminden önce bu tür araştırmalar son derece istisnai bir durum teşkil etmekteydi, artık kaideye dönüştü, bir sürü vakada araştırma görevi veriliyor.“ BAMF'ın verilerine göre geçtiğimiz yıl 10 bin 655 Türkiye vatandaşı Almanya'da iltica talep etti.
Yeşiller Partisi göç politikası sözcüsü Filiz Polat, araştırma amacıyla avukatların görevlendirilmesi uygulamasının gözden geçirilmesi gerektiğini belirtiyor: “Sığınmacıların geldiği ülkedeki kanıtlar ancak istisnai durumlarda denetlenebilir. Son derece kritik verilerden söz ediyoruz.“ Başkan Hans-Eckhard Sommer’in 2018 yılının Temmuz ayında göreve gelmesinden bu yana Federal Göç ve İltica Dairesi'ne sistematik bir güvensizlik kültürünün egemen olduğunu belirten Polat, “Yalnızca dış politikada değil, aynı zamanda iç politikada da bir skandal bu,“ diyerek, derhal ilgili vakaların tüm boyutlarıyla aydınlatılması ve mağdur olan sığınmacıların sınırdışı edilmesinin yasaklanmasını talep ediyor. “Federal Göç ve İltica Dairesi şimdi, dış politikada bir skandaldan söz ederek ve kendi sorumlulukları yokmuş gibi göstererek, suçu Dışişleri Bakanlığı'na atmaya çalışıyor. Federal Göç ve İltica Dairesi bu konudaki sorumluluğundan kaçamaz.“
Leyla Birlik bugün hala kendisine ait hangi verilerin MİT’in eline geçtiğini bilmiyor. Federal Göç ve İltica Dairesi'nden bir açıklama talep etti: “Tüm dosyam mı söz konusu, bütün ifadelerim mi?“ Federal Göç ve İltica Dairesi bu soruları şimdilik cevapsız bırakıyor.