İstanbul Havalimanı, 6 Nisan'dan itibaren tam kapasite hizmet vermeye başlıyor.
taz.gazete, İstanbul Havalimanı'nı mercek altına aldığı dosyada bu projenin insanlar, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini inceliyor.

Daha fazla okumak için:
taz.atavist.com/istanbul-havalimani

Türkiye’de kadınlar için hayat her zaman bir mücadele

Biri OHAL mi dedi?

Türkiye'de kadın hakları mücadelesi hiçbir zaman güllük gülistanlık olmadı. Kadınlar OHAL şartlarında da birbirlerinden güç alarak mücadeleyi sürdürüyorlar.

ÇİÇEK TAHAOĞLU, 2017-02-06

Son zamanlarda kadınlar sık sık toplantı salonlarında, derneklerde bir araya gelir oldu. Hafta içleri akşamları iş çıkışı düzenlenen küçük toplaşmalar ya da hafta sonları farklı illerden katılımlarla düzenlenen kadın kadına buluşmalarda “O halde/OHAL’de ne yapıyoruz“ sorusu tartışılıyor. Kadınlar ülkede yaşananların hayatlarını nasıl etkilediğini, korkularını, endişelerini anlatıyor, birbirlerinin deneyimlerini dinliyor, kolektif mücadele yöntemleri geliştirmeye çalışıyorlar.

Bu “iç dökme“ ve birlikte güçlenme seanslarına herkesin ihtiyaç duyduğu bir dönemdeyiz. Birbirinden farklı yerlerden, mesleklerden kadınlar bir araya geliyor. Onları dinlediğinizde sorunlarının, mücadelelerinin pek de farklı olmadığını görüyorsunuz.

Mesela Türkiye’de Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile insanın bir günde hayatının değişmesi çok yaygın bir şey artık. Bir KHK’yla binlerce kamu çalışanı mesleklerinden ihraç ediliyor, sivil toplum kuruluşları bir anda kapatılabiliyor, yaptıkları çalışmalar yarıda kalıyor. Tüm bu kapatmalar ve ihraçlar kadın hareketini de etkiliyor. Ama OHAL yokken de kadınlar için mücadele vardı, şimdi de var…

OHAL kapsamında 12 kadın örgütü kapatıldı. Kapatılan VAKAD’ı feministler kurmuştu. BM, UNİCEF ve Türkiye’deki bakanlıklarla ortak çalışmalar yapıyorlardı; kadının insan hakları, finansal okur-yazarlık eğitimleri, mülteci kadınlara İngilizce ve Türkçe okuma yazma dersleri, çocuklara istismara karşı mahremiyet eğitimi vermenin yanı sıra; sadece Van’daki değil, çevre şehirlerdeki şiddet mağduru kadınlara da destek sağlıyorlardı.

Kadın çalışmaları ciddi bir darbe aldı

Muş Kadın Çatısı ise çocuk yaşta evlendirmelerle mücadele ediyordu. Bursa Panayır Derneği, Özgecan Aslan cinayetine karşı bir yürüyüşün ardından mahalledeki kadınların imecesiyle bir pastane masasının etrafında kurulmuştu. KJA, Kürt kadın hareketi için bir çatı niteliğindeydi…

Kapatılan her derneğin hikayesi ve yaptıkları çalışmalar çok değerli. OHAL’de mallarına, mülklerine, dosyalarına el konuldu. Kadın çalışmaları ciddi bir darbe aldı ama yine de derneklerin dokunduğu binlerce kadın bir başlarına kalmadılar. Sivil toplum çalışanları, evlerinden, cep telefonlarından çalışmaya devam etti.

Belki KJA (Özgür Kadın Kongresi/Kongreya Jinên Azad) kapatıldı ama yerine TJA (Özgür Kadın Hareketi/Tevgera Jinên Azad) kuruldu. Sonuçta kadın mücadelesi hiçbir zaman güllük gülistanlık olmamıştı, kadınlar zorluklara, engellemelere alışkındı.

Kadınların haber ajansı JINHA kapatıldı

OHAL’de Türkiye’nin tek kadın haber ajansı JINHA kapatıldı. Kadınların kurduğu ve sadece kadın muhabir, editör ve kameramanların çalıştığı JINHA, Virginia Woolf’un “Ve yazıyoruz. Erkekler ne der diye düşünmeden yazıyoruz“ sözüne bir cümle ekleyerek yola çıkmıştı: “Ve medyanın dilini değiştiriyoruz. Bizden sonra medya artık eskisi gibi olmayacak.“ JINHA’nın kapatılmasıyla kadın örgütleri harekete geçti. “JINHA Susmayacak“ kampanyasıyla kendi mekanlarını JINHA muhabirlerine açtılar. JINHA kapandı ama dayanışma sürdü.

Bir-iki ay içinde de “Erkekler ne der diye düşünmeden yazıyoruz“ diyen, “Kadınlardan devraldığımız inançla varız, var olacağız“ diyen Gazete Şûjin yayın hayatına başladı. Kürtçede “çuvaldız“ anlamına gelen Şûjin’de, kadınlar “iğneyi kendine, çuvaldızı ise erkek egemen medyaya batırmaya“ devam ediyor. KHK’larla 97 bin 679 kamu çalışanı mesleğinden ihraç edildi. Kadınlar, aylardır sokakta “İşimi istiyorum“ pankartlarıyla direniyorlar…

Bunlardan biri de akademisyen Nuriye Gülmen. 9 Kasım’dan beri sokakta. Eyleminin henüz 20. günündeyken, her seferinde darp edilmek suretiyle tam 17 kez gözaltına alınmıştı. Ben bundan sonraki gözaltıları sayamadım. Ama o yılmadı. Bu sırada başkalarına da ilham verdi. Öğretmen Acun Karadağ, Ankara’da yıllardır çalıştığı okulun önünde, Betül Celep ise İstanbul’da eylem yapıyor.

İşsiz kalmak, kriminalize edilmek, kimsenin eylem yapmaya cesaret edemediği bir ortamda her gün sokağa çıkıp hakkını aramak, dile kolay. Ama bu kadınlar herkese bunun mümkün olduğunu gösteriyorlar. Birbirlerinden güç alarak devam ediyorlar, çoğalıyorlar.

“Önce polisleri gördüm…Sonra sizleri, kadınları“

Betül Celep’in ilk eylem gününün ardından feminist mail gruplarına yazdığı mesaj belki de her şeyi açıklıyor: “Önce polisleri gördüm, sonra sizleri, kadınları. Yüzümde kocaman bir gülümseme oldu hemen.“

OHAL’de son gündemimiz ise yeni Anayasa. Hani ana akım medyanın bilgilendirmek yerine “çok güzel olacak“ diye tanıttığı, gizli oylama kuralına rağmen bakanların “evet“ oylarını kameralara göstererek kullandığı, Meclis görüşmelerinde iktidar partisinin kadın vekillerinin muhalefetten kadın vekilleri darp ettiği yeni Anayasa…

Ve kadınlar “hayır“, hatta “hahaha hayır“ diyorlar gülerek. Kadınların yok sayıldığı, erkek erkeğe yazılan bu yeni Anayasa’ya hayır diyorlar. Bir taraftan bu mücadeleye meclisteki kadınları da dahil etmeye çalışıyorlar, “Sizin aday gösterilmeniz ve seçilmeniz için yıllarca gönüllü emek verdik. Üzülerek size verilmesi için çok uğraştığımız yetkileri kayıtsızca terk etmişsiniz. Biz, dayatılanlara HAYIR diyebiliyorsak, sizler o mecliste bizleri temsil edebiliyorsanız, kadınlar yüz yıldır özgürlük mücadelesinden vazgeçmediği içindir. Siz de vazgeçmeyin!“ diyorlar.

Türkiye’de kadınlar için hayat her zaman bir mücadeleydi. Dolayısıyla sokağa çıkmanın, demokratik hakların kullanılmasının “suç“ sayılmaya başlandığı, ifade özgürlüğünün cezalandırıldığı, hukukun rafa kaldırıldığı, gitgide nefes almanın bile zorlaştığı bu ortamda, feminist direniş sönümlenmedi. Eylemlerin henüz eylemciler alanda toplanmaya başlamadan polis müdahalesiyle sonlandığı bu son dönemlerde, Beyoğlu’nda sadece kadınlar yürüyüşlerini, eylemlerini “acaba“lara yer olmadan kararlı bir şekilde düzenliyor ve gerçekleştiriyor. OHAL, bu hal dinlemeden, her 25 Kasım’da gitgide artan bir kalabalıkla bağırıyorlar “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz“.

Çünkü biz kadınlar biliyoruz ki sessizleşirsek evlerimize kapanırsak, yalnızlaşırsak, değişim yaratma imkanımız ve kazanılmış haklarımız elimizden kayıp gidecek. Çünkü yüzlerce yıllık deneyimimiz bize bunu gösteriyor.

ÇİÇEK TAHAOĞLU, 2017-02-06
GERI
YAZAR HAKKINDA