İstanbul Havalimanı, 6 Nisan'dan itibaren tam kapasite hizmet vermeye başlıyor.
taz.gazete, İstanbul Havalimanı'nı mercek altına aldığı dosyada bu projenin insanlar, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini inceliyor.

Daha fazla okumak için:
taz.atavist.com/istanbul-havalimani

König Pilsener Arena, neredeyse ağzına kadar doluydu

Taraftarların arasında

Mitingi takip etmek üzere alana giden taz muhabiri, içeriye alınmadı. Fakat içeride, taz'dan iki muhabir daha vardı.

ALI CELIKKAN ELISABETH KIMMERLE, 2017-02-20

Oberhausen'daki König Pilsener-Arena'nın girişinde, Başbakan'ın mitingi öncesinde, gençler birbirleriyle dalga geçiyorlar;

„Hain! Vatan haini!“

„Hehehe, kim hain, sensin olum hain“

Gerçekleri yazdığı için hapse atılmış ‚gerçek‘ bir vatan haini görmediklerinden olmalı, oldukça komik buluyorlar bu kavramı.

İçeride, kırmızı ve beyaz bayraklar tribünlerde dalgalanıyor. Referandum için hazırlanan şarkı, hoparlörlerden kulakları sağır edecek yükseklikte tüm arenaya yayılıyor. „Tarafsız bir yargı için, her görüşe saygı için, tarihinin hatrı için, tabii ki evet. Tabii ki evet.“ Ellili yaşlarının ortasında bir kadın, fönlü saçlarıyla, elindeki Erdoğan bayrağıyla çalan müzik eşliğinde dans ediyor.

Binali Yıldırım birazdan sahneyi alacak. Şimdilik yetkililer, beşer dakikalık konuşmalar üzerinden seyircileri ısıtıyorlar. Kitleyi ‚evet‘ demeye ikna edecek olanın, seslerinin yüksekliği olduğuna inanıyor olmalılar. Halbuki burada hiç kimsenin ikna edilmeye ihtiyacı yok. Bayraklardan da anlaşıldığı üzere, „Memleket sevdalıları ‚Evet‘ diyor.“

Bakanlar kurulu birer birer sahneye teşrif ediyorlar. Aile Bakanı, Ekonomi, Milli Eğitim, Sağlık Bakanı, Başbakan Yardımcıları…Sahneye gelen herkes için yeterince istikrarlı sayılabilecek tek bir slogan atılıyor; „Recep Tayyip, Erdoğan!“

Sanma başka bir kurtuluş vardır…

Bu bakanların yerinde olmak istemezsiniz. Nihat Zeybekçi, Ekonomi bakanı, Türkiye’nin ekonomisinin yakın zamanda Avrupa’da ilk üçe, dünyada ise ilk 10’a gireceğini vadediyor. Evet, aynı ekonomiden bahsediyor.

Milli Eğitim bakanı İsmet Yılmaz, eğitim üzerine söyleyeceği sözü olmadığından herhalde, yuhalamalar eşliğinde CHP’nin kendilerine artık „AKP yerine Adalet ve Kalkınma Partisi“ dediğini anlatıyor. Anayasa değişikliklerinin bahsinin bile şimdiden CHP’yi pozitif bir anlamda değiştirdiğini, yakında çıkacak ‚evet‘ oyuyla tüm Türkiye'nin değişeceğini söylüyor. Referandum Jingle’ı tekrardan çalıyor; “Sanma başka bir kurtuluş vardır…“

Mesaj oldukça açık. Bir sonraki konuşmacı, Başbakan Yardımcısı Mehdi Eker, konuşmasını yapmak üzere mikrofona yaklaşıyor. Kitlenin Eker'i dinlemeye tahammülü yok, sevdikleri adamın burada olmayışına daha fazla katlanamıyorlar. Sonuçları tecrübe edecek olanlar onlar değil ki… Sadece sevdikleri adamı istiyorlar. Hakikat, arenanın en sol, üst bölümünde çatının altından, dehşete düşüren bir şiddetle bir kez daha tüm salona yayılıyor; “Recep, Tayyip Erdoğan.“

„Almanya'da iki tane mi ‚Çanselör‘ var?“

tx_newspaper_extra_flexform

Nagihan Gölcü ve Sevilay Ekici Gümüş, buraya çocuklarıyla birlikte, sabahın erken saatlerinde Braunschweig'dan geldiler. 15 yıllık AKP iktidarından daha uzun bir süredir Almanya'da yaşayan bu kadınlar, „Erdoğan hükümeti, gördüğümüz en iyi hükümet. Erdoğan'a güveniyoruz. Referandumdandan sonra ülkeyi daha da iyi yönetecek“ diyorlar.

Bu iki kadın, dünyada Erdoğan gibi başka bir liderin olmadığı konusunda hemfikirler. Halkın içinden gelen bir insan, gerçek bir demokrat. Sahneden tekrardan gelen „Güçlü bir Türkiye'ye hazır mısınız?“ sorusu karşısında Nagihan ve Sevilay, büyük bir coşkuyla ‚Evet‘ diyorlar.

Şimdi sahne alan Başbakan Binali Yıldırım, FETÖ'nün Türkiye'ye nasıl haince saldırıldığını banttan aktarmasından arta kalan sürede, bu refarandumun ne için ve kim için yapıldığını anlattığına inanıyor. Halbuki 'millet’ cevabı çoktandır onun suratına bağırıyor. Yıldırım, muhalefetin yalanlar söylediğini, aslında yargının bağımsızlığını kaybetmediğini, bunun Türkiye'yi güçlendireceğini iddia ediyor. „İki başlılığı kaldırıyoruz, Almanya'da iki tane ‚Çanselör‘ mü var?“

Anayasa Mahkemesi ve yeni adıyla 'Hakim ve Savcılar Kurulu'nun üye sayısının değişecek olması, Cumhurbaşkanı'nın bu üyelerin çoğunluğunu atayacak olması; bu konular kimsenin ilgisini çekmiyor. Türkiye'yi bekleyen felaketi, „Cumhurbaşkanı'nı kim seçiyor? Millet. Ee, bu üyeleri de Cumhurbaşkanı seçiyor, yani üyeleri aslında ‚Millet‘ seçiyor“ mantığıyla açıklıyor.

Yıldırım, seçilme yaşının 18'e düşürülmesini ise, „Gençler! ‚Siz gelin, oy verin ama bize rakip olmayın‘ diyorlar! Yok böyle yağma“ sözleriyle meşrulaştırıyor. Sonuçta 18 yaşında bir gencin o yaşta hayatıyla ne yapacağına dair şüpheleri olması ihtimaller dahilinde değil, özellikle babası da bir siyasetçiyse.

Suçlular cezasını çeksin

Başbakan, gurbettekilerin hislerine nasıl hitap edeceğini iyi biliyor. „Kalbinizin yarısı burada, yarısı Türkiye'de. Bizim de kalbimizin yarısı burada“ diye haykırıyor; „Unutmayın: Asla yalnız değilsiniz. Arkanızda 80 milyon Türk var, arkanızda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan var!“

Fethullah Gülen'in ismi her geçtiğinde, küçük gruplar tarafından başlatılan ‚idam isteriz‘ naraları, giderek belirginleşiyor. Nagihan Gölcü ve Sevilay Gümüş de hükümeti yıkmaya kalkışanların idam cezasını hak ettikleri görüşünü paylaşıyorlar. „Suçlular cezasını çeksin“ diyor Sevilay. Tutuklu gazetecilerden haberi olmasa da, Nagihan'ın ifade özgürlüğü üzerine söyleyecek sözleri var; „Bizim kültürümüzde saygı göstermek çok önemli. Devletin başındakilere hakaret etmemelisin. Zaten suçsuz olan serbest bırakılır.“ Devlete tamamıyla güvenmek böyle bir şey olsa gerek.

İleri demokrasi şöleni sona eriyor. Milliyetçi duyguları kabaran kitleler, istemsizce dağılmaya başlıyor. Dışarıda neden evet dediklerini anlatan insanlar var, konuşulanların içeride anlatılanlarla bir alakası olduğu söylenemez; “Benim iki babam var. Biri Kars’ta, diğeri Ankara’da. Tayyip baba atla desin atlarım.“

Bunları, Nisan ayındaki referandum'da ‚evet‘ diyecek herkes için söylemek doğru olmaz. Fakat Cumartesi günü Oberhausen'da toplanan 10 bin kadar insanın, anayasa değişikliğinin gerekçeleriyle çok bir alakası yoktu. Erdoğan bu salonda olsaydı, işte o zaman gerçek aşkın ne olduğunu tüm dünya görmüş olurdu.

Sevginin gücü

Onlar, kimilerinin iddia ettiği gibi beyinleri yıkanmış, kandırılmış kimseler değiller. Seviyorlar ulan adamı, seviyorlar işte. Bunun da ötesinde, her gün Alman radyosunda Türkiye’yi kötüleyen haberler duymaktan fazlasıyla yorulmuşlar. Dünyanın her yerinde kötü olaylar oluyor, her yerde acılar yaşanıyor, niye Türkiye ile bu kadar uğraşıyorlar? Ekonomiye bakın, nasıl büyüdü. Terör olayları artmış olabilir ama yaşananlar, güçlenen Türkiye'yi karıştırma çabalarından ibaret.

Biraz daha ilerlemek lazım, durmak olmaz. Yakında herşey çok daha güzel olacak. Hem 2023'te Lozan Anlaşması sona erecekmiş. Bakalım ne olacak, hayırlısı. Seviyorlar ya adamı, gurur duyuyorlar, var mı?

Hiç mi liderine aşık olan kitle görmediniz?

ALI CELIKKAN ELISABETH KIMMERLE, 2017-02-20
GERI
YAZAR HAKKINDA