Salih Müslim çarpıcı iddialarda bulundu: „Fırat Kalkanı’nda El Bab savaşla değil pazarlıkla alındı. Yüzlerce yerli ve yabancı DAİŞ militanı serbest bırakıldı.“
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) IŞİD’in başkenti Rakka’ya yönelik kuşatması sürüyor. IŞİD lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin de aralarında olduğu kadronun Deyrizor’a çekildiği belirtiliyor. Türkiye Rakka için temaslarını sürdürmeye devam etse de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bir itiraf gibi gelen “YPG baskı yaptığı için, başından beri bizi tercih etmediler“ sözleri, Türkiye’nin yine “oyuna alınmayacağını“ gösteriyor.
Fetih arzusu ve Şam’da cuma namazı üzerine kurgulanan Suriye politikasının tamamen çöktüğü görülürken, Türkiye son nefeste, “bari Kürt koridoru olmasın“ diyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, 25 Nisan günü Federal Kürdistan'daki Şengal Dağı ile Rojava'daki Karaçok Dağı bölgesine hava saldırısı düzenledi. Saldırı, ABD ve Rusya tarafından IŞİD'e karşı verilen mücadeleye zarar verdiği gerekçesiyle eleştirildi.
PYD Eş Başkanı Salih Müslim, hem yaklaşan Rakka savaşını hem de Türkiye’nin Suriye politikasının ülkeye kanlı maliyetini değerlendirdi. Türkiye sınırları içindeki cihatçıların yol açacağı yeni felaketlere dikkat çeken Müslim, “AKP iktidarı bugün de hâlâ Suriye politikalarından ders almadı“ diyor. Öte yandan Müslim, 70’in üzerinde Türk askerinin yaşamını yitirdiği Fırat Kalkanı Operasyonu ve El Bab’ta olup bitenlerin kamuoyuna yansıtılan şekilde olmadığı görüşünde. Müslim ile “kapitalizm, yeniden inşa ve demokratik modernite“ konularının tartışıldığı konferans sırasında Hamburg’da bir araya geliyoruz.
IŞİD’e karşı son durum ve YPG açısından gelişmeler ne? Sonrasında ne amaçlanıyor? Salih Müslim bu soruları özetle şöyle yanıtlıyor;
“Hâlâ savunmadayız ve bu çerçevede halkı örgütlemeye devam ediyoruz. Başından beri varlığımızı korumaya yönelik adımlar attık. Halkların, bütün renkleriyle, kardeşçe yaşayabileceği bir toplum arzuluyoruz. Bu arayışımız sadece Kürtler için de değil. Odaklandığımız şey bir zihniyet değişimi. Bu çok zor, çok emek gerektiren bir mesele. Ama şimdiye kadar başardık, bundan sonra da başaracağız.“
Müslim, Suriye’deki gelişmeleri Kürtler ve bölgedeki diğer halklar tarafından değerlendiriyor;
“Suriye’de ne olacağı halkların iradesine bağlıdır. Kürtlere karşı saldırı zihnimizdeki modelin oturmasını istemeyen gericilerden geliyor. Silahları arasında yalanlar da var. Arap milliyetçileri, “ayrılık“ istediğimizi söylüyor. Fakat böyle bir fikrimiz yok. Biz milliyetçi ve gerici zihniyetlerin değişmesini istiyoruz. Milliyetçi ve gerici ideoloji şimdiye kadar öldürmekten, asimile etmeye çalışmaktan başka bir yol denemedi.
Oysa bizi bu şekilde yenemezler, yok edemezler, bunu ispat ettik. Bizler 'beraber yaşayalım’ diyoruz. Sistemimizi gören bize katıldı, uyum sağladı. Menbiç Arapları bizle beraber. Rakka’nın kuzeyinde yaşayan Arap aşiretleri sistemi kabul ediyorlar. Demokratik federalizmi benimsemeye başladılar. Yani düşündüğümüz modelin uygulanabilir olduğunu Menbiç’te ve Tel Abyad’da gösterdik. Rakka’da da göstereceğiz.“
Müslim tarafından, kararlı bir şekilde vurgulanan “Rakka’da da göstereceğiz“ ifadeleri, kısa sürede bölgenin SDG’nin kontrolüne girmesinin muhtemel olduğunu ortaya koyuyor. Koalisyon güçlerinin tutumundaki netlik de yine PYD liderinin sözlerinden anlaşılıyor:
“Bizim düşüncemize göre ABD ve koalisyon, Ortadoğu’nun değişime ihtiyaç duyduğunu biliyor. Suriye’de kendi kafasına göre bir şeyler yapmak isteyen Türkiye’nin planları bu noktada işlemiyor. ABD ya da Avrupa, modern bir Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasını istemez. Bu yerli ve hayal ürünü bir plandır. Biz, Rakka’nın kısa zamanda özgürleşmesini amaçlıyoruz.
Modelimizi bölge halkıyla tanıştıracağız. Sonra kendileri karar verecek. Beraber yaşamak istiyorlarsa kapımız açıktır. Ayrı bir biçimde yaşamak istiyorsa onu da kabul ederiz. Yeter ki bize düşman olup, çatışmak gibi bir amaçları olmasın. Rakka’da da dostluk istiyoruz. İslami bir devletle ya da beylikle yaşayamayız.“
PYD lideri Salih Müslim, Türkiye'nin IŞİD ile mücadelesindeki çıkmazları ve Suriye’deki cihatçı akımını değerlendiriyor;
“IŞİD piyon. Bunları besleyen, büyüten, parayı veren ve yetiştirenlerin başında Suud, Katar sermayesiyle birlikte Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geliyor. Türkiye’nin IŞİD içinde önemli, kritik adamları vardı. Yaklaşık 6 ay önce öldürülen Türkmen Ebu Müslüm Türkmani aynı zamanda Ebu Bekir El Bağdadi’nin de yardımcısıydı. Türk istihbaratındandı, IŞİD’in içindeydi. DAİŞ’in içinde Türkiye uzantısı gibi çalıştı. Böyle pek çok kişi vardı.“
Peki, bu planların amacı neydi? Müslim; bunun 'iki nedeni’ olduğunu söylüyor;
“Birincisi Kürt fobisi, Kürtlerin yok edilmesi; ikincisi ise sultanlık hevesi. Humus’ta savaşan cihatçıların yanı sıra Kırgızistan ve Kazakistan’dakileri getirip burnumuzun dibine soktular. Humus’tan gelenler içinde yine pek çok Türk ajanı vardır. Bu insanları neden Şahba’ya, Rojova’ya, Cerablus’a yerleştirdiniz? Planları çok açıktır. Saldırıların sürmesi ve demografinin bozulması!“
Müslim; “Bölgede savaşın sürmesi için sadece IŞİD maşa olarak kullanılmadı“ diyerek anlatıyor; “Şahba’da Kürt köyleri yok edildi. Türkiye'nin desteğiyle kurulan Sultan Murat Tugayı 'Bölgeye 400 aile yerleştirdim, 600 aile yerleştirdim’ diye bas bas bağırdı. Bu konuda Birleşmiş Milletler (BM) raporu var. Bunu herkes kabul ediyor. Söylendiği gibi insanları yerinden yurdundan eden, demografiyi değiştiren YPG değil. Türkiye, Suriye’de karışıklığı sürdürmek için Müslüman Kardeşler (İhvan) çizgisindeki onlarca örgütle işbirliği yaptı. Ahrar-uş Şam ve Feyleküş Şam gibi cihatçı örgütleri destekledi.
Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu'nda 70’in üzerinde asker ise yaşamını yitirdi ve Türkiye’nin “savaş araçları“ IŞİD’in eline geçti. Operasyonun sonuçları ne oldu, bu harekât kamuoyuna anlatıldığı gibi miydi?
PYD lideri, “Bab kurtulmadı, IŞİD’le yapılan pazarlık sonucu alındı“ diyerek, önemli noktaların altını çiziyor: “Bölge asker tarafından temizlenmedi, takas yapıldı. DAİŞ’e karşı ancak bir gerilla savaşı yürütülebilir. Bölgeyi bilmeyen, deneyimsiz asker cihatçılarla savaşamaz. Kısa süre önce Türkiye’de 860 IŞİD'linin yakalandığı yönünde haberler çıktı. Fakat bu haberleri çok fazla dile getirmediler. Çeteler arasında yerli olan militanlar da vardı yabancı olanlar da. Bir anlaşma yapıldı. DAİŞ’e “bölgeden ayrıl, militanlarını teslim edelim“ denildi. Bu kişilerin bir kısmı Rakka’ya geçirildi. Bir kısmı Türkiye’de kaldı. Gerçekte Türkiye ve Erdoğan, fiziksel olararak da zihinsel olarak da DAİŞ’le hiçbir zaman savaşmadı.“
Müslim, sözlerini “Türkiye daha kötü bir bedel de ödeyecek“ diyerek sürdürüyor; “Türkiye’de kaç IŞİD’cinin tutuklu olduğuna, kaçının serbest bırakıldığına dair resmi bir bilgi var mı? Serbest bırakılan bu adamlar Türkiye’de rahat duracaklar mı? Elbette ülkenin başına bela olacaklar. Türkiye, başından beri bir bataklıkta… Musul takasında olanları görmüştük. Takas edilenler Suruç’u, Ankara’yı planladılar. Yine aynı şeyler olacak. O zaman da Süleyman Şah Türbesi’nin taşınmasında olduğu gibi YPG’den yardım mı isteyeceksin? Türkiye bu operasyonu tek başımıza yaptık demişti. Hayır, YPG yolu açtı, Türk askerini korudu. Tekrar etmeli; hiçbir asker gerilla savaşı yürütemez.“
Müslim, öncelikle Bölge’de gerçekleşen yıkıma dikkat çekiyor; “Erdoğan, önündeki engellerden kurtulmak istedi. Sultanlığa giden yolda en büyük engel ise Kürtler'di. Bu nedenle Suriye ile birlikte Kürt soykırımına başladı. Şengal’de, Sincar’da başlatılan, Kobani’de durdurulan kıyım, Türkiye’nin içine ilerledi. DAİŞ’in Suriye’deki yöntemleri Silopi, Şırnak, Cizre’de izlendi. Evler yıkıldı, insanlar yakıldı.
Türkiye halkları referandumdan çıkacak her iki duruma da hazır olmalıydı. Sandıktan “hayır“ çıkarsa Erdoğan intikam alacaktı. 16 Nisan’da “evet“ çıktı. Durum parlak değil. Sultan amacını tamamlamak istiyor. Kürtler, ilerici kesimler ve demokratlar ancak birlikte hareket ederlerse bu kaostan çıkılır. Artık halkların kardeşliğini, eşitliği ve demokrasiyi savunanların hepsi hedeftir. Birleşme olmazsa, felakete beraber sürüklenilir.“