İkinci defa düzenlenen Mardin Masalcılar Buluşması insanlığın evinde 'Hakikat Kapısı’nı araladı. Çünkü hakikati tarih kitapları değil, masallar anlatır.
Bir varmış, bir yokmuş.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
Develer tellal, pireler berber iken,
Birileri halkların beşiğini tıngır mıngır sallarken,
Halklar düştü beşikten, atladı bir eşikten.
Başladık hakikati kovalamaya,
Az gittik, uz gittik, asırlarca yol gittik.
Bir de baktık ki, bir arpa boyu yol alamamışız…
Düşündük taşındık, biraz eşindik, çokça aşındık,
Eh biraz da kaşındık ve dedik ki,
İnsan kaybolduğunda, başladığı yere, dönmeli.
Danışmalı, dinlemeli, konuşmalı, öğrenmeli, anlaşmalı…
Donduk, geldik medeniyetlerin ve hakikatin kurulduğu kadim topraklara, Mezopotamya’ya, Mardin’e...
Mezopotamya'ya tepeden bakan ve tarihte hep çok merkezi bir konumda olmuş Mardin şehri pek çok medeniyet, kültür ve topluma ev sahipliği yapmış olan bir kent.
Mezopotamya ve Anadolu masalları, Mardin Kent Müzesi'nin ev sahipliğinde dört bir diyardan gelen masalcıların katılımıyla geçen ay gerçekleşti. Bu sene ikincisi düzenlenen Mardin Masalcılar Buluşması'nın konu başlığı 'Hakikat Kapısı'ydı. Kazaklardan Süryanilere, kuzey Amerikalı kabilelere kadar pek çok halkın eski ve yeni masalları Mardin eski kentin evlerinde, damlarında, teraslarında, okullarında, müzenin taş duvarlarında dile geldi. Masalcılar, hakikat arayışındaki yolculuklarının parçalarını, hakikat kapısını açabilecek anahtarı kurabilmek için birleştirdi. Bir hafta boyunca Mardin hakikati işaret eden bir masal diyarıydı.
Bir masal buluşmasında, verimli Hilal’in göz bebeği Mardin’in zanaatkarlar çarsısındaki Marangozlar Kahvesi’nin terasından gözleriniz alabildiğine zamansız ve sonsuz Mezopotamya’ya bakar, kulağınıza masalcı Deniz Soruklu ve son Şahmarancı [bakıra döverek ve cam altına boyayarak efsaneyi işleyen ustalar] Abu Burak'ın sesinden hikayeler dolarken bir bir çözülür modern dünyanın sizi sarmaladığı, hapsettiği bağlar, bağımlılıklar. Zira iki ayrı dünyanın bu iki masalcısının yolu, kendilerinden önce de yüzyıllarca dünyaları birbirine ve Mezopotamya’ya bağlayan Ipek Yolu’nda kesişmiştir.
Deniz ve Abu Burak modern dünya algısıyla delilik sayılan bir işe kalkışıp, Antakya’dan Mardin’deki buluşmaya günlerce yürüyerek, yollarda biriktirdikleri hikayeleri konakladıkları yerlerin insanlarına onların hikayelerini dinlemek karşılığında anlatarak gelmişlerdir. Onların heybesinde bugünün yol hikayeleri, kadim zamanın Şahmaran efsanesindeki Lokman Hekim ve Camısan’ın masalıyla dolanınca birbirine; hakikatin ışığı süzülüverir insanlığınızı esir alan karanlık kâbusların üzerine.
İçinizdeki huzur ve güven tazelenir, kadim topraklar ve onun binbir çeşit insanının bilgelikleri sırtınızı sıvazlar. Dev kurguların yarattığı yalan dünyalar, Şahmaran’ın bahçesinde eriyiverir. Olgunlaşmış meyve kokusu yayılır ortama bir anda ve sanki ilk defa acıktığınızı hissedersiniz. Bir iştah gelir yaşamak ve size ait olan hayatı olanca gücünüzle sahiplenmek, sadece hak edenlerle paylaşmak için.
Masalcılar der ki niyetleri günümüzün koşturmacasına, dar çemberlerine, laboratuvar faresi tekerlerine sıkışmış, küçülmüş, büzüşmüş, anlamsızlaşmış yaşamlara nefes üflemek ve ses gelmesine destek olmaktı. Niyetleri, insanlığın somut olmayan kültürel mirasını, gerçekliklerini, bilgeliklerini; yani insanlığımızı yok olmaktan korumaya çabalamaktı. Niyetleri tepeden, bulut gibi üzerimizi örten resmi tarihin tekil anlatılarının dumanını, küçük ve aşağıdan hikayelerle dağıtarak, kendi çok sesli tarihimizi yazmak, unutulan ve unutturulan gerçekliklere, detaylara dikkati çekmekti.
En önemlisi Türkçe, Süryanice, Ermenice, Kurmanji, Zazaki, Arapça, Lazca, Kazakça, İngilizce de söylense, masalların kardeş olduğunu, yaşamın ortak olduğunu hatırlamak ve hatırlatmaktı. Niyetleri, hakikatin herkesin dilinde olduğunu anlatmaktı. Çünkü bilinir ki, masalların yani hakikatin dini, dili, milliyeti ama en önemlisi sahibi yoktur. Çünkü bilinir ki, insan en çok hikayesini bilmediklerine düşman olur, korkar ondan. Mardin’de birbirine hikayelerini anlattı insanlar, başka insanlarla ilişkilerini kurabilmek için.
Masallar ve efsaneler somut olmayan kültürel mirasın önemli bir parçasıdır. Zira geldikleri yerlerden, insanlardan, söz ettikleri tecrübelerden toplumlara, doğaya, kültüre, inançlara, hem gündelik hem ruhani yaşama dair derin ve yansız bilgiler ediniriz. Resmi ve yazılı olan tarihe de en büyük restleşme işte bu masal ve efsanelerden gelir. Bu türden sözlü tarih hakikatleri bireyden bireye, toplumdan topluma büyük bir titizlikle ve bilgelikle süzerek geçirir. Açılış konuşmasında sanatçı ve araştırmacı Metin Kahraman’ın da dediği üzere “Sözlü tarih geleneğinde [yani masallar, efsaneler, ağıtlar, destanlar] taşıyıcı bir kişi değil, bir toplum hafızasıdır. Sözlü hafıza, daha duru ve daha sahicidir.“
Sadece hakikatleri değil, bizi insanlaştıran bilgi birikimini de aktarır masallar. Mardin buluşmasının kurgucularından da olan ve masal anlatıcısı olarak buluşmaya katılan Güneşin Aydemir masalı tarif ederken “Geçmişte insanların başına gelmiş olanların günümüze ulaşan kısımları, ders veren hikayeler“ diyor. “İçlerinde yaşam bilgisi var. İyi insan nasıl olunur, ne yaparsak iyilik ya da kötülük etmiş oluruz? Ne yaparsak cezalanırız. Hayatta başımıza gelenlerle nasıl baş edebiliriz? Masallar birazcık bunlarla da ilgili.“ Yani her masal geçmişin hakikatlerine ışık tutarken, bu hakikatlerin geleceğe ulaşmasının aracıdır da.
Masalcılar buluşmasının Mardin’de gerçekleşmesi bir örümcek ağı gibi birbirine bağlanan pek çok sebeple değerleniyor. Öncelikle Mardin Mezopotamya'nın, yani medeniyetlerin ve kadim bilgeliklerin kalbi ve modern insanı bugüne taşıyan basamaktır. Dolayısıyla Mardin'e gelmek, bugün yolunu, umudunu, mecalini kaybeden tüm insanlar için eve, başladığımız noktaya dönüş gibidir Mardin’e gelmek. Bunun kadar önemli bir ikinci sebep ise Türkiye'de yeniden alevlenen çatışmalarla beraber bu kadim bölgenin yeniden kanlı ve yalnız bir kabusa hapsedilmesine itiraz niteliği de taşıması. Zira bugünlerde hem hakikati aramak hem de Mardin’e gelmek cesaret gerektiren iki büyük hareket.
Bir de masalcılar buluşmasının tozunu aldığı ve yeniden ışımasına destek olduğu hakikat aydınlığının, Mardin’i de içine katarak çoğalan karanlığı da azalttığı gerçeği. Çünkü her masalda bulunan zalimler ve zulmün hükmü, bugünlerde yeniden uğramıştı bölgeye. Barış sürecinin çökmesiyle birlikte yeniden halkları esir alan çatışmalar ve acılar bölge halkının umudunu, yaşam direncini ve dahi geçim kaynaklarını da yutuyordu. Üstelik, sınıra yakın olduğundan, çokça sayıdaki kente sığınan Suriyeli mülteci de, ikinci defa benzer bir travmaya maruz kalıyor.
Mardin uzun zamandır sessiz, çaresiz, içine kapanmış, darda. Büyük tarih kurgusu bu gerçekliği görmezden gelerek saklamak, üstünü örtmek istiyordu. Fakat tüm bunlar göz ardı etmeden, ama bu tekil gerçekliğe de saplanıp kalmadan, iyiliğin, umudun, direnişin, karşı çıkışın da masallarını alıp geldi yüzlerce masalcı. Hem dinlediler, hem anlattılar. Anadolu ve Mezopotamya’nın bilgeliğinde birleştirdiler ellerini, birbirlerinin gözlerine baktılar ve kaydettiler hakikati. Sesleri ve dilleri uzak ufuklarda yankılanıyor artık.
Ne der Mezopotamya'nın en bilge sairlerinden Ahmed Arif?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım…
Görüyor musun ?
*Uzunca bir süredir, yabancı basında Türkiye haberleri Avrupa ve Türkiye arasındaki karşılıklı siyasi ve diplomatik çekişmelerin ekseninde, neredeyse tek tipçi bir yaklaşım sergiliyor. Bunlara direnen, umudu bir ilke edinen, birbirinin elinden tutarak ayakta kalan, karanlıkta el yordamıyla yol bulmaya çalışan çok hikaye var. Türkiye Erdoğan’dan ibaret değil ve dilerim ki içinde Erdoğan, diplomatik oyunlar, yaralayıcı politik üsluplar barındırmayan haberler de yapalım, hikayeler anlatalım. Bu da bizim ihtiyaç duyulan panzehire katkımızdır.