HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Edirne'deki hücresinde yazdığı öykü kitabı Berlin'de okundu. Etkinliğe katılan kardeşi Süleyman Demirtaş ile konuştuk.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasının üzerinden tam bir yıl geçti. Geçen yıl 4 Kasım’da Ankara’daki evine gece vakti düzenlenen operasyonla gözaltına alınan Demirtaş, hakkında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesince yürütülen soruşturma kapsamında ertesi gün tutuklandı ve Edirne F Tipi Cezaevi’ne götürüldü. Demirtaş, bir yıllık tutukluluğu boyunca resim yaptı, şiirler ve öyküler yazdı. Yazdığı 12 öykü, “Seher“ adıyla kitaplaştırıldı ve geçen Eylül ayında okuyucuyla buluşturuldu. Kitap bugüne dek 100 binden fazla sattı, Demirtaş’ın tutukluluğuna itirazı olanların sesi oldu.
Demirtaş’ın tutukluluğuna itirazı olanlar, Cuma günü Berlin’de bir araya geldi ve 'Selo Başkan’ın öykülerini okudu. Aquarium'daki okuma etkinliğine katılanlar arasında Selahattin Demirtaş’ın kendisinden 6 yaş küçük kardeşi Süleyman Demirtaş da vardı. Süleyman Demirtaş, “38 yıllık yoldaşım“ dediği ağabeyinin selamını “sürgündeki tüm halklara“ iletti.
HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, Edirne Cezaevi’nden gönderdiği mesajda, “Bu zor ve sıkıntılı günleri elbet aşacağız. Zorluklar bitecek. Bunu sağlayacak olan böyle yan yana olmak, birbirimize dokunmak, dayanışma göstermektir. Sizler tam da bunu yapıyorsunuz. İşte bu sebeple mutlaka kazanacağız diyorum“ ifadelerini kullandı.
Süleyman Demirtaş ile “38 yıllık yoldaşlıklarını“ ve Selahattin Demirtaş’ın tutukluluk günlerini konuştuk.
Bu yabancı olduğumuz bir durum değil. Bizim için tanıdık bir ruh hali. Tekrar mücadele, tekrar direnç… Selahattin'i ilk kez ziyaret ettiğimde bana ağır gelen Selahattin Ağabey’imin cezaevinde oluşundan çok bizim Selo Başkan’ın parmaklıklar ardında oluşuydu. Onun, kapıları bir iki gardiyanın inisiyatifiyle açılıp kapatıan bir hücreye götürüldüğünü görmek gerçekten çok ağır geldi. İlk görüşe eşi Başak ile birlikte gitmiştik. Başak, biraz da cezaevi tecrübelerime güvenerek benimle gelmişti. Nurettin Abim yıllarca cezaevinde yattı, onu sık ziyaret edenlerden biri bendim. İyi ki de birlikte gittik. Durum bizi çok kötü etkiledi, birbirimizi toparladık ve ilk görüşü öyle bitirdik. Bugüne kadar da bütün ailedeki o duruşu koruma, bunu diğer insanlara yayma, toplumdan da böyle bir güç ve refleks görme isteğimiz hep devam etti.
Başlarda yeğenlerim Delal ve Dılda etkilenmesin diye neredeyse her akşam evde bir panayır, bir kalabalık, bir gürültü yaratıldı. Fakat ışıklar sönecek ve insanlar yatacaktı. Babalarının cezaevinde oluşu onlar için yavaş yavaş hissedilen bir şey oldu. Daha sonra çocukları da görüşe götürmemiz gerekti; onları önce duruma hazırladık. Cezaevi nasıl bir şeydir anlattık, orada nasıl davransak diye düşündük. Selahattin, bir saatlik açık görüşün son 15 dakikasında çocuklarını “Birazdan gideceksiniz“e alıştırdı. Çünkü çocuklar babalarının kucağından inecek ve iki gardiyan Selo Başkan’ı 10 metrekare bir yere götürecekti. Bunlara rağmen çocuklar durumu oldukça iyi bir şekilde idare ettiler. Delal ve Dılda dahi bir direnç göstermesi gerektiğini hissederek yaşıyor artık.
Zaman zaman hissediyoruz elbette. Beni en çok yoran; yoldaşlarımızın yorgun oluşu, onları yorgun ve moralsiz görmek. O kadar çok sorumluluğumuz var ki; o yorgunluk aynaya baktığımızda derhal gidiyor. Yorgunluk bize yakışmıyor.
Bırakacağını zannetmiyorum. Bırakacağı bir kavga yok. Sanırım kendisi de şu an aktif siyasete genel başkan olarak mı, milletvekili olarak mı devam eder onu kestiremiyordur. Zindandaki arkadaşlarımız, siyasete kaldıkları yerden mi ederler yoksa biraz dinlenirler mi buna kendilerinin ve ailelerinin karar vermesi gerekiyor. İlk hedefimiz, onları zindandan çıkarmak.
Faşizmin aleyhine, halkların lehine ne yapılması gerekiyorsa o yapılır. Yakın çevremden Demirtaş’ın canı sağ olsun diyenler var. Demirtaş’ın var olmasına olan inancımız her şeyin ötesine geçiyor. O vekildir, aslolan halktır. Kendisi de böyle düşünür ve hep bunu söyler.
Rojava’da yürüyen bir devrim var, hepimizin oraya dikkat kesilmesi lazım. Hatırlarsanız Irak’ta federal bir Kürdistan yeşermeye başladığında Türkiye yine zulme dönmüştü. O zaman, Türkler de dostlarıyla birlikte dimdik ayakta durmuş olsalardı Rojava devriminin katalizörü olacaklardı. Bütün bunların sebebini, Rojava olarak yorumluyorum.
Aynen öyle. HDP gibi bir alternatif yaşam tezi, elbetteki demokrasi güçlerini ortaya çıkaracaktı ve bu demokrasi güçleri de Rojava’nın ihtiyacı olan şeydi.
Aslında rakip demek çok çok hatalı, çünkü aynı kulvarda yarışan kişiler rakip olur. Sayın Erdoğan çok düzgün bir faşisttir. Ansiklopedide faşist kavramına bakın onu anlatır. O nedenle Selo Başkan onun rakibi değildir.