Berlin'e taşınan Michelle Demishevich, Türkiye'de hissettiği baskıyı tekrardan yaşadı. Yine de Kreuzberg, onun için „Küçük İstanbul“ değil.
Ich bin jetzt eine Berlinerin. Malum sebeplerden dolayı ben de İstanbul'u terk edip Berlin'e yerleşenlerden biri oldum. Almanya'nın Leipzig şehrinde altı ay yaşadıktan sonra artık ben de bir Berlinli oldum.
Berlin nüfus olarak belki İstanbul'dan daha küçük bir şehir ama metropol olarak İstanbul'un çok ilerisinde. Gerçekten bir dünya şehri. Berlinli Türklerin genelde yoğun olarak yaşadığı bölge olan ve „küçük İstanbul“ dedikleri Kreuzberg'de kafeler, marketler, kuaförler ve daha pek çok mekan karşınıza çıkıyor. Genelde buralarda vakit geçiriyoruz- gurbet psikolojisi sanırım. Ama bir İstanbullu olarak şunu söylemeden geçemicem. Kreuzberg, „Küçük İstanbul“ değil yahu! Hatta hiç alakası yok.
Geçen gün İstanbul'dan eski bir arkadaşımla, tabii ki Kreuzberg'de buluştum. Bir Türk kafesinde buluştuk. Büyük bardakta taze demlenmiş çaylarımızı aldık; yanına da birer simit ve beyaz peynir. Dedikodu falan derken konu elbette Türkiye gündemine geldi. Gözaltılar, tutuklamalar, medya, siyaset, Erdoğan, cemaat, HDP falan derken üçüncü çayımıza gelmiştik.
Arkadaşımla konuşurken bir yandan da etrafı gözlemliyordum. Oh my god o da ne! Yan masada oturan Türk bir erkek elindeki telefonla bizim sohbetimizin ses kaydını alıyordu. O an şok oldum. Arkadaşım tedirgin olmasın diye o an bir şey söylemedim. Hemen konuyu değiştirdim. Kendisi tuvalete gitmek üzere masadan ayrıldığında ben de bir anda „Parisienne“ kadın çizgimden çıkarak o çirkin suratlı herife „Naapıyon lan sen!“ dedim. Sanırım benden böyle bir tepki beklemediğinden biraz korktu ve hemen oradan uzaklaştı. Bir hükümet ajanı tarafından rapor edildiğimi düşündüm. Muhbir vatandaşlara İstanbul'dan alışığım ama Berlin'de böyle bir şey yaşamak çok ilginçti.
Kendi kendime düşünmeye başladım. Yaşanaları anlamaya çalışıyordum. Diyanete ait camiiler, Almanyalı Osmanlılar… Ya da muhbirlik yapmaları iktidar tarafından teşvik edilen sıradan vatandaşlar… Kreuzberg, Küçük İstanbul değil Küçük Tayyibistan'dı. Berlinli olmanın heyecanı, yerini tedirginliğe bıraktı.
Berlin, benim için güvenli bir şehir değil miydi? Bundan sonra daha dikkatli olmak zorunda olduğuma karar verdim. Mecbur kalmadıkça Türkçe konuşmamalıydım. Biraz nefes almak, yazmak ve üretmek için geldiğim Berlin'de kendimi tıpkı İstanbul'da olduğum gibi stres altında hissetmeye başladım. Umarım ilerleyen zamanlarda ben Berlin'e, Berlin de bana alışır ve bu absürt durum değişir.