24 Haziran seçimleri öncesi, siyasi partiler ifade ve basın özgürlüğü konusundaki vaatleri neler? Ceren Sözeri ve Funda Başaran değerlendirdi.
Yaklaşan 24 Haziran seçimleri kapsamında partiler, seçim beyannamelerini açıkladı. Ekonomik iyileştirmelerin ön planda olduğu beyannamelerde, ifade ve basın özgürlüğü konusunda da çeşitli vaatlerde bulunuldu.
16 yıldır iktidarda olan AKP geleceğe dair vaatten çok geçmişi örnek gösterip, mevcut durumu savunduğu beyannamesinde, “ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırıldığı“ ve basın özgürlüğünün iktidarları döneminde “genişletildiği“ tezini öne sürdü. Geçmişte alınmış yayın yasaklama, toplama ve el koyma kararlarını da kaldırdığına dair ifadeleri programına koyan AKP, yasaklanmış, toplanmış ve el konulmuş eserleri özgürlüğüne kavuşturmakla övündü.
Hak ihlallerine dair her yıl düzenli rapor hazırlayan İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) verilerine göreyse, AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana 7 bin 588 kişiye düşüncelerini ifade ettiği gerekçesiyle 23 bin 98 yıl hapis cezası verildi. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), 2018 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi raporuna göre, Türkiye iki basamak gerileyerek 180 ülke arasında 157’nci sırada yer aldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) verilerine göre 148 gazeteci, Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne (ÇGD) göre ise 140 gazeteci cezaevinde bulunuyor.
Ülkedeki ifade özgürlüğü problemine dair herhangi bir çözüm önerisine yer vermeyen AKP’nin bu tutumu da mevcut koşulların sürdürüleceği endişesini beraberinde getirdi. AKP ile aynı ittifakta seçimlere giren MHP ise basın, yayın ve diğer iletişim araçlarına “milli güvenlik ve kamu düzenine aykırı olmamak“ şartıyla kısıtlama konulmaması gerektiğini kaydetti.
Türkiye'nin ifade ve basın özgürlüğünde en gerilere düşmesinin müsebbibi olarak AKP'yi işaret eden Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Ceren Sözeri, “Artık geriye dönüşün mümkün olmadığı bir noktaya geldi. Basın özgürlüğü yalnızca basını, gazetecileri ilgilendiren bir konu değil. Bu nedenle oy verirken AKP'nin iktidarının devamı söz konusu olursa basına yönelik baskıların, tutuklu gazetecilerin sayısının artacağı, haber alma hakkının daha da kısıtlanacağı göz önünde bulundurulmalı“ değerlendirmesinde bulundu.
“Millet İttifakı“ çatısı altında CHP, Saadet Partisi ve Demokrat Parti ile seçimlere girecek olan İYİ Parti, ifade ve basın özgürlüğünün garanti altına alınacağını belirtse de, bu konuda yapılacak yasal düzenlemelere beyannamesinde yer vermiyor. Buna rağmen “Medya, İletişim ve Halkla İlişkiler Yasası“ ile, Basın İlan Kurumu gibi kurumları siyasi otoriteden özerk bir hale getirmeyi amaçlıyor.
İYİ Parti'nin Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, seçildiği takdirde tarafsızlığı tartışılır hale gelen kamu kuruluşu „TRT’nin satılacağı ve paranın halka dağıtılacağını“ da iddia etti. İYİ Parti’nin programında tutuklu gazeteciler konusunda herhangi bir söylem yer almazken, CHP tutuklu gazeteci kalmayacağını vaat ediyor.
“Medyanın tekelleşmesi“, “sosyal medya ve internet yasakları“ da CHP’nin çözmeyi hedeflediği başlıklar arasında. CHP, yurttaşların gerçeğe ulaşma hakkının önündeki engellerin kaldırılacağını vaat ediyor. Ana muhalefet partisine göre, iktidara gelmeleri durumunda, basın çalışanlarının karşı karşıya kaldığı polis baskısı, hukuksuz yargılama, sansür ve hakaret davaları gibi uygulamaların önüne geçilecek.
Seçim ittifaklarının dışında kalan HDP ise OHAL sürecinde kapatılan medya kuruluşlarının yeniden açılmasını ve el konulan varlıklarının iade edilmesini programına koydu. Yasalarda basın özgürlüğünü engelleyen tüm düzenlemeleri kaldıracağını da vaat eden HDP beyannamesinde, CHP ve İYİ Parti’den farklı olarak “anadilde yayıncılığın“ güvence altına alınması huşunu dikkat çekiyor. Medyadaki kışkırtıcı, hedef gösterici, cinsiyetçi, nefret dilinin önüne geçileceğini de programına koyan HDP, bunun “Basın Etik Yasası“ ile güvenceye alacağını öngörüyor.
CHP ve HDP’nin cezaevindeki gazeteciler konusunda en fazla duyarlılık gösteren iki parti olduğunu hatırlatan Sözeri, muhalif partilerin programlarındaki vaatleri şu şekilde değerlendirdi;
“CHP medya politikaları konusunda biraz kafası karışık bir görüntü veriyor. İYİ Parti'nin TRT ile ilgili fikirleri de öyle. İki parti de seçim döneminde TRT ve ana akım medyanın kendilerini yok sayması üzerinden politika geliştiriyorlar. Bu konuya kafa yorduklarını, ‚olması gereken‘ konusunda net bir fikirleri olduğunu düşünmüyorum. HDP'nin anadilde yayıncılığa, medyadaki kışkırtıcı, hedef gösterici, cinsiyetçi, nefret diliyle mücadeleye vurgu yapması önemli ancak bunu nasıl yapacaklarına dair bir bilgimiz yok.“
KHK ile ihraç edilen Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Funda Başaran ise, siyasi iradenin basın özgürlüğünün önüne koyduğu engeller kadar önemli olan bir diğer konunun siyasi iradenin dışındaki yapısal, endüstriyel engeller olduğuna dikkat çekti;
“Basın ve ifade özgürlüğü konusunda özgürlükçü bir değişim yaşanabilmesinin temel koşulu, basın ve ifade özgürlüğü konusundaki kavrayışı değiştirmek ve bu kavrayış değişikliği doğrultusunda yasal çerçeveyi, uygulamaları gözden geçirmek. Seçim bildirgelerinde bu kavrayış değişikliğinin emarelerini göremediğimiz için içerdikleri söylem ve çözüm önerileri de havada kalıyor.“