İstanbul Havalimanı, 6 Nisan'dan itibaren tam kapasite hizmet vermeye başlıyor.
taz.gazete, İstanbul Havalimanı'nı mercek altına aldığı dosyada bu projenin insanlar, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini inceliyor.

Daha fazla okumak için:
taz.atavist.com/istanbul-havalimani

Nedim Türfent cezaevinden mektup yazdı

Cezaevinden tabut çıkmasın

800 günü aşkın süredir tutuklu olan gazeteci Nedim Türfent, yazdığı mektupta cezaevlerindeki hasta tutuklu ve hükümlülerin durumuna dikkat çekti.

NEDIM TÜRFENT, 2018-07-30

Türkiye'de halihazırda kapasitesi 208 bin 830 olan cezaevlerinde, açıklanan son sayılara göre 235 bin 888 tutuklu ve hükümlü bulunmakta. Yani cezaevlerinde kapasiteden 28 bin daha fazla tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Kapasite fazlası dediğim, bu insanlar bildiğiniz yerde yatırılıyor!

Bilhassa OHAL sürecinde tavan yapan hak ihlallerinin, duvarların bu yakasındaki bilançosunu görmemek için ellerinizi gözlerinize siper etmeyiniz, zira adım başı ihlaller yaşanıyor. Fiziksel koşulların elverişsizliği, tedavi koşullarının bulunmayışı, keyfi hücre cezaları, insanlık onurunu çiğneyen çıplak arama işkenceleri, baskı, tecrit… Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir dönem sağladıkları özgürlüklerin teminatı olarak, „Anneler evlatlarıyla cezaevinde Kürtçe konuşabiliyor“ demesine rağmen cezaevinde Kürtçe şarkı söyleyenlere iletişim cezaları veriliyor.

İçeriden biri olarak bunların çoğuna ya tanık oldum ya da maruz kaldım. Dolayısıyla bu söylemler iddiadan ziyade ilk elden çırılçıplak bilgi. Attila Aşut’un sözleriyle, „Hapishaneler cezaevi olmaktan çıkmış, ezaevine“ dönüşmüştür.

Anneleriyle birlikte demir yığınlarının arasında tutulan 500’den fazla bebek, 65 bini aşkın öğrenci, 180'e yakın basın çalışanı, yüzlerce siyasetçi genç, kadın binlerce insanın en temel hakları, OHAL marifetiyle gasp edilmiş vaziyette. OHAL kaldırılsa dahi öncelik verilmesi gereken, hiçbir siyasi pazarlığa, politik hesaba malzeme edilmemesi gereken yegane mevzuysa, hasta tutuklu ve hükümlüler.

Sürekli irin toplayan toplumsal bir yara

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) son verilerine göre, cezaevlerinde 402’si ağır olmak üzere bin 154 hasta tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Durumun vahametini görünür ve anlaşılır kılmak icap ederse, Adalet Bakanlığı'nın açıkladığı verilere 2009-2016 yılları arasında cezaevlerinde 2 bin 300 tutuklu cezaevinden tabut içinde çıktı. CHP'li Tekin Bingöl'ün Mayıs ayında hazırladığı rapora göreyse AKP döneminde 3 bin 432 tutuklu ve hükümlü cezaevinde hayatını kaybetti.* Bu insanların yaşam hakları ihlal ediliyor, çünkü bırakın tahliyelerini, tedavileri dahi doğru dürüst yapılmıyor. Bu ihlallerin son kurbanları, Aralık ayında hayatını kaybeden 21 yıllık tutuklu yazar Murat Saat ve Nisan ayında cezaevinde ölen 25 yıllık mahpus İsmail Arslan (66) oldu.

Mevcut sağlık koşullardan ötürü durumları gittikçe ağırlaşan hasta tutukluların birçoğu Adli Tıp Kurumu’ndan (ATK) aldıkları “cezaevinde kalamaz“ vb. Raporlara rağmen tahliye edilmiyor. Demokratik kamuoyunun ve özgür basının tüm çabalarına rağmen aciliyeti bulunan bu mevzu yeterince gündemleştirilemiyor, sürekli irin toplayan toplumsal bir yaraya dönüşüyor.

Her iki eli de olmayan Ergin Aktaş, 25 yıllık mahpus M. Emin Özkan (80 yaşında), lösemi ve Hepatit B hastası Seyran Demir, 21 yıllık mahpus ve kanser hastası Fatma Özboy (53), Ehmedi Xani, Yusuf Bulut, Dizle Bozan, 26 yıldır cezaevinde olan ve bir düzine hastalığı bulunan Şehmus İlhan, Sezgin Bacı, İnayet Mete, Şirin İvrendi, Adnan Alçın, 23 yıllık ALS hastası Lokman Akbaba, 26 yıllık mahpus ve kalp hastası Gürsel Karaaslan ve daha onlarcası ölüme gün saymak zorunda bırakılıyor.

İmtiyazlı bir rapor alarak özel bir hastanede tutulan organize suç örgütü elebaşı Alaattin Çakıcı’ya çifte standart uygulanırken, ağır hastalıkları bulunan 402 tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde adeta kefenlerinin içinde nefes alıyor. Bu insanlardan durumu S.O.S verenlerin hayati organları iflas etmeden en azından tedavi süreçleri bitinceye dek özgür bırakılmaları gerekmekedir.

Bu durumu görmezden gelmek, hiçbir dine, inanca, ahlak ve kültür normuna sığmaz. Bu sorun siyaset üstü olduğu gibi ahlaki ve vicdani bir meseledir. Vicdanımızın artık zincirlerinden kurutulması elzemdir. Bu noktada hem ulusal hem de uluslararası insan hakları kuruluşları üzerilerine düşen misyonu bir an evvel yapmalıdır. Aksi takdirde, cezaevlerinden çıkacak her tabutun siyasi sorumluluğu kuşkusuz iktidarın olduğu kadar vicdani sorumluluğu da sonuç alıcı kampanyalar yürüt(e)meyen demokratik kamuoyu organlarının da olacaktır.

Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu

06 Temmuz 2018 Cuma

*yazının orjinal halinde cezaevinde hayatını kaybeden tutuklu ve hükümlü sayısı eksik/hatalı yazılmıştı.

NEDIM TÜRFENT, 2018-07-30
GERI
YAZAR HAKKINDA