İstanbul Havalimanı, 6 Nisan'dan itibaren tam kapasite hizmet vermeye başlıyor.
taz.gazete, İstanbul Havalimanı'nı mercek altına aldığı dosyada bu projenin insanlar, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini inceliyor.

Daha fazla okumak için:
taz.atavist.com/istanbul-havalimani

„Tüm ideolojik oyunlar gezegeni bir cehenneme çevirdi.“

„İstanbul beni seçti“

Kongolu müzisyen Enzo İkah, sokaklarında hamallık yaparak başladığı İstanbul macerasına, çıkarmak üzere olduğu dördüncü albümle devam ediyor.

MUHSIN TOPYILDIZ, 2018-11-15

Reggae müzisyeni Enzo İkah'ın hayatı söylediği bir şarkıyla değişti. Askerlerin sivil insanları öldürmemesi gerektiğini söyleyince ülkesi Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde tutuklandı ve işkence gördü. Hapishaneden görevlilere rüşvet vererek kaçtı. Fransa'ya gitmeyi planlıyordu fakat transit vizesi olmadığı için İstanbul'da sıkışıp kaldı. Hayatındaki yeni sayfa o günden sonra açıldı. Sıkışıp kaldığı İstanbul'u çok sevdi. Bugüne kadar yüzlerce konser veren Enzo, yakın zaman içerisinde dördüncü albümünü çıkaracak.

taz.gazete: Enzo, müzik yapmaya nasıl başladınız?

Müziğe henüz 11 yaşımdayken akordeon çalarak başladım. O yıllarda orta okulda okuyordum. Yaramazlık yaptığım günlerden birinde ceza olarak okulun atölye salonunu temizlemem gerekiyordu. O sırada akordeonun ilginç tınısını duydum ve hemen akordeonu çalan hocamın yanına gittim. Enstrüman hakkında sorular sorunca çalmayı öğrenmek isteyip istemediğimi sordu. O günden itibaren arkadaşlarımla kavga etmek yerine enstrümanla kavga etmeyi, onu alt etmeyi öğrendim. Daha sonra piyano ve gitar ile mücadele ettim.

Zor bir çocukluk geçirdiniz. Babannenizin sizi saklaması gerekmiş. Bunun sebebi neydi?

Babam, Kongo -o yıllarda Zaire- Devlet Başkanı Mobutu Sese Seko'nun pilotluğunu yapıyormuş. Annem ise hostesti. Ben onlarla hiç tanışamadım. Babamın Mobutu ve ilişkileri hakkında pek çok şey bilmesi Mobutu'yu rahatsız etti. 1983 yılında babamın kullandığı uçak saldırıya uğradı. Sanırım bu Motubu'nun organize ettiği bir sabotajdı. Annemle beraber ikisi de orada ölmüşler. O günlerde ben henüz dört aylıktım. Hükümet tüm eşyalarımıza el koymuş ve babaannem beni yaşadığı köye kaçırmış.

2002 yılında Paris'e Fransız Dili ve Edebiyatı okumak üzere gittiğinde Kongo'da tanınmış bir müzisyendiniz. Eğitiminizin ardından Kongo'ya dönmek nasıldı?

Tezimi yazmak üzere Kongo'ya döndüğümde birçok acı hikayeyle karşılaştım. Bir gün hastanede bir kadın bana tecavüze uğrayan kadınların hikayelerini anlattı. Bir başka sefer tecavüz mağduru kadınlarla konuştum; ayakkabı üreten çocuk işçileri gördüm. Bir başka zaman çocuk askerlerle tanıştım. O günlerde kendine kendime onların sesi olacağıma dair söz verdim. Şarkılarım insanlar tarafından günden güne daha çok sevildi. Çünkü onları anlatıyordum.

Vahşi Asker (Wild Soldier) şarkın gibi. Bu şarkının ardından ülkende hapsedildiniz. Şarkıda iktidarı rahatsız edecek ne vardı?

23 Ağustos 2006 günü başkent Kinşasa'da askerler sivil insanlara saldırıyordu. Devletin düzenlediği hileli seçimlerden bir gün sonraydı. Şarkıda sadece sivil halkın askerlerin düşmanı olmadığını, ordunun sivilleri korumakla yükümlü olduğunu söyledim. Kanunsuz emirlere uymamanın kötü bir şey olmadığını dile getirdim. Galiba bu pek hoşlarına gitmedi. Bir de Kongo'da popüler birisi olduğum için dikkatlerini üzerime çekmiş oldum. Fakat asıl mesele daha derinde yatıyor. Politikacılar sadece beş yıl için seçiliyorlar. Beş yıl sonra artık görevde olmayacak olmalarına rağmen sanki hep orada olacaklarmış gibi toplumu dizayn etmeye ve beraberliğimizi dinamitlemeye çalışıyorlar. Onlara nasıl güvenebiliriz ki?

Bu şarkıdan sonra on yıl hapis cezasına çarptırıldın. İşkence gördün. Cezaevi günleriyle ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Kağıt üzerindeki suçum devrim askerlerini ve orduyu aşağılamaktı. Hapishanede dokuz gün kaldım. Kasapların eline geçmiştim. Şarkılarımda çok konuştuğumu, bundan sonra tekrar konuşamayacağımı söylediler. Kerpetenle üç dişimi söktüler. Dünyada cehennemi yaşadım diyebilirim. Fakat o günden sonra hiçbir şeyden korkmadım. Artık acı en yakın arkadaşım olmuştu.

Hapishaneden kaçmayı nasıl başardınız?

Kongo'da para her sorunu halleder. İki polise beş bin dolar rüşvet verdim.

Aslında planınız Fransa'ya gitmekti fakat vize alamadınız. İstanbul'da kalma kararını nasıl verdiniz?

İşin aslı, ben İstanbul'u seçmedim, İstanbul beni seçti. Türkiye aklımdan bir saniyeliğine bile geçmemişti. Hiçbir zaman planlarım dahilinde olmamıştı. Fransa'da oturma ve çalışma iznim vardı. Dolayısıyla planım Fransa'ya gitmek üzerine kuruluydu. Fakat hapishaneden kaçtığımda Fransa'ya direkt uçuş yoktu. En azından üç güne ihtiyacım vardı fakat aynı gün Kongo'dan ayrılmalıydım. Fransa'ya gidişin tek yolu da Türkiye'den aktarma yapmaktı. Türkiye'ye gelince polis bana transit vizem olup olmadığını sordu. Olmadığını söyleyince beni Kongo'ya geri göndermek istediler. Hemen avukatımı arayıp mültecilik için başvuru yaptım. 78 gün Kumkapı'da Yabancılar Şube Müdürlüğü'nde kaldım. Otogarlarda ve benzinliklerde uyudum. Hamallık yaptım.

Yaşadıklarınıza rağmen bu şehri sevmeye başladınız?

Başıma gelen onca şeyin arasında geçmişime takılıp kalmak istemedim. Her şeyi unutmaya ve yeni bir sayfa açmaya çalıştıkça İstanbul'u sevmeye başladım. Geçmişim benim için ölmüştü. Ben de hayattan kopmamak için bugünüme ve yarınıma sarıldım.

Hem yönettiğiniz hem de rol aldığınız „Mülteci, İşte Buradayım“ (Refugee, Here I Am) isimli belgeselde İstanbul'daki mültecilerin hayatını anlattınız. Bu filmle yapmak istediğiniz neydi?

Fikir Eda Elif Tibet'ten çıktı. Daha sonraki süreçte ben de yönetmenliğe dahil oldum. Mültecilikle ilgili tüm gerçeklikleri bir mülteci olarak iyi biliyorum. Yoksulluğun bir moda olmadığını, bunun sosyal adaletsizlik olduğunu ve bunu değiştirmenin elimizde olduğunu anlatmaya çalışan, mültecileri hayatlarını değiştirmeye motive edecek bir belgesel oldu. Herkes, karar verirse hayatını değiştirebilir. Geçmişte takılı kalmayı bırakmak gerekiyor. Kimse sizin için hayatınızı değiştirmeyecek. Yarın sizin elinizde, başkalarının umurunda olduğunuza dair rüyalar görmeyi bırakmalısınız.

Türkiye'de kaldığınız süre içerisinde Türk müziğinin sanatınıza etkisi oldu mu?

Türk müziğinin doğuya özgü harika bir soundu var. Fakat ben kişisel olarak müziklerden ziyade sözlerle ilgileniyorum. Ahmet Kaya ve Aşık Veysel gibi inanılmaz sözleri olan müzisyenleri dinliyorum. Aşık Veysel'in 'Uzun İnce Bir Yoldayım'ının sözlerini okuyunca bizim ondan daha kör olduğumuzu fark ettim. Aşık Veysel kalbiyle görmeyi öğrenenlerdendi. Bu sebeple yeni albümüm Evsiz Çocuk'ta Uzun İnce Bir Yoldayım'ı okuyacağım. Ayrıca Ahmet Kaya'nın Kendine İyi Bak şarkısı için Fransızca bir versiyon yapacağım.

Politik bir sanatçısınız. Dünyaya bakınca en büyük sorunu nerede görüyorsunuz?

Bence en büyük sorun kölelik, savaşlar ve terörizm. Her dinden insan dinlerinin ismiyle savaşıyorlar. İnanılmaz. Etrafımız Tanrı ya da Allah için savaşan insanlarla dolu. Halbuki Tanrı ya da Allah barışı ve iyiliği temsil eder. Kuran'ı da okusanız, İncil'i de okusanız kimseyi öldürmemeniz gerektiğini öğrenirsiniz. Tüm ideolojik oyunlar gezegeni bir cehenneme çevirdi. İnsan hakları kuruluşları da bir kenardan öylece izliyorlar. Sözde hepimiz doğuştan gelen haklara sahibiz fakat sürekli bizim haklarımızı birileri başka birilerine veriyor. Sanırım bu çukurdan çıkmamızın tek yolu birbirimizi sevmekten geçiyor.

MUHSIN TOPYILDIZ, 2018-11-15
GERI
YAZAR HAKKINDA