İstanbul Havalimanı, 6 Nisan'dan itibaren tam kapasite hizmet vermeye başlıyor.
taz.gazete, İstanbul Havalimanı'nı mercek altına aldığı dosyada bu projenin insanlar, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini inceliyor.

Daha fazla okumak için:
taz.atavist.com/istanbul-havalimani

Suriyeli gazeteci Yahya Mesut: „Suriyeliler artık kaçışın ve yerinden edilmenin uzmanı olmuşlar“

Suriyeliler bir kez daha mobilyalarını satıyor

Türkiye'de yaşayan Suriyeli gazeteci Yahya Mesut*, Temmuz ayında Suriyelilere karşı başlatılan operasyonlar hakkında bir yorum kaleme aldı.

YAHYA MESUT, 2019-08-05

Son günlerde Suriyeliler tarafından internette satışa sunulan mobilyaların fotoğrafları, Suriye’den ilk kaçış anılarımızı uyandırıyor. Suriyeliler artık kaçışın ve yerinden edilmenin uzmanı olmuşlar. Şehri sonsuza dek terk etmeden evvel ev eşyalarını satmaları gerektiğini biliyorlar. Geri dönmek zorunda bırakıldıkları şehirlerde yeni ev eşyaları ya da İdlib’te bir çadır almak için bu satışlardan elde ettikleri paraya ihtiyaçları olacak.

Türkiye hükümetinin İstanbul başta olmak üzere Suriyelilerin yoğunlukta olduğu birçok şehirde geniş bir operasyon başlatmasının ardından ülkede yaşayan Suriyelilerde haftalardır korku ve belirsizlik hakim. Operasyonların amacı, kayıt dışı olan ya da kayıtlı oldukları şehirlerden başka şehirlerde yaşayan insanları yakalamak.

Türkiye’de yaşayan 3,5 milyon Suriyeli için durum her geçen gün daha da tehdit edici bir hal alıyor. Kimlik kartlarımız bize “geçici bir koruma“ verse de mülteci statüsümüz yok. Mültecilerin büyük bir çoğunluğunun Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra sınır şehirlerinden birinde geçici koruma kimliği almaktan başka çaresi yoktu. Hayatlarını kazanmak için daha sonra İstanbul gibi büyük şehirlere yerleştiler. Başvurularını İstanbul’da yapabilenler, reddedilmelerinin ardından Bursa gibi İstanbul’a yakın büyük şehirlere kayıt oldular.

„Suriye’ye yerleştirilen insanlar yok oluşa gönderiliyorlar“

Şu an Türkiye makamları, kimlik belgelerinin düzenlendiği şehirlere zorunlu olarak dönmelerinin onları evsiz bırakacağına aldırış etmeden bu bireyleri “kanunları ihlal etmekle“ suçluyorlar. Küçük şehirlerin biz Suriyeliler için daha az istihdam fırsatı sunması bir yana, buralarda hayatta kalma fırsatlarımız ciddi şekilde tehdit altında. “Gönüllü“ dönüş kağıtları imzalamak zorunda bırakılan ya da zorla Suriye’ye sınır dışı edilenler ise kendilerini çok daha zor bir durumda buluyorlar. Çünkü bu insanların çoğu aslen kuzey Suriye’den değil, Şam ya da Humus gibi Suriye’nin farklı bölgelerinden kovulmuş kişiler.

Yani kuzey Suriye’de onlara sığınak sunacak ilişkileri ya da irtibatları yok- özellikle de İdlib’in kendi sakinlerinin hava saldırılarından kaçtığı ve zeytin ağaçları arasında kafalarını sokacakları bir çatı bulamadığı bu günlerde. Birleşmiş Milletler’e göre kuzeybatı Suriye’de üç aydır süren operasyonlar sebebiyle 400 bin kişi göçe zorlandı. Bu koşullar altında Suriye’ye yerleştirilen insanlar, kelimenin tam manasıyla yok oluşa gönderiliyorlar.

Bu acımasız önlemler ani bir kararın değil, Türkiye’de mültecilere ve göçmenlere, özellikle de Suriyelilere karşı nefret söyleminin günbegün yayılmasının bir sonucu. Birkaç ay önceki belediye seçimlerinde Suriyeli mülteciler ve yabancı düşmanlığı sistematik bir şekilde sömürüldü. Hem muhalefet partileri hem de iktidar partisi, Suriyeliler hakkında birbirinden beter açıklamalar yaptılar. İstanbul’da Fatih Belediyesi’nin İyi Parti adayı İlay Aksoy, seçim kampanyasını mahalledeki Suriyeliler üzerine kurdu. Sokaklara astığı pankartlarda “Fatih’i Suriyelilere teslim etmeyeceğim“ yazılıydı. Sadece İyi Parti değil, tüm partiler “Suriyelilere“ karşı daha sert önlemler alacaklarının sözünü verdiler. Peki ama, hangi önlemler Türkiye’deki bedbaht yasal durumumuzdan daha sert olabilir ki? Son operasyon, bu sorunun cevabını veriyor.

*Yayha Mesut, Türkiye'de yaşayan Suriyeli bir gazetecinin seçtiği bir mahlastır. Kendisi arapça yayın yapan bir gazetede editör olarak çalışmaktadır.

Almanca'dan çeviren: Merve Namlı

YAHYA MESUT, 2019-08-05
GERI
YAZAR HAKKINDA