İstanbul Havalimanı, 6 Nisan'dan itibaren tam kapasite hizmet vermeye başlıyor.
taz.gazete, İstanbul Havalimanı'nı mercek altına aldığı dosyada bu projenin insanlar, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini inceliyor.

Daha fazla okumak için:
taz.atavist.com/istanbul-havalimani

Pazar gecesi halk sokaklardaydı.

İktidarın 'oy sahtekârlığı’

Yasa dışı yollarla yapılan, oldubittiye getirilmeye çalışılan rejim değişikliğine büyük kentler, laik kesim ve Kürtlerin büyük çoğunluğu, „hayır“ dedi.

ERK ACARER, 2017-04-17

Meclis’i feshedecek, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplayacak „Anayasa değişikliği paketi“ oylamasının sonucu belli oldu. Türkiye’de parlamenter rejim kâğıt üzerinde sona ererken „Cumhurbaşkanlığı sisteminin“ önü açıldı. Dün gerçekleştirilen referandumun resmi olmayan sonuçlara göre yüzde 51 oranında „evet“ oyu çıkarken, „hayır“ oylarının oranı yüzde 49’da kaldı.

Oranlar arasındaki yakın fark, Türkiye’nin duygusal, ruhsal ve zihinsel olarak ortadan ikiye bölünmüş olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koyarken, meydana gelen usulsüzlükler ve şaibe, kritik seçime damgasını vurdu.

YSK'dan skandal karar

Türkiye’de oy kullanma işleminin sona ermesinin ardından sandıkların açılmasıyla birlikte devletin resmi haber kurumu Anadolu Ajansı (AA) büyük bir manipülasyona başladı. AA, sayımın hemen başında muhaliflerin şevkini kırmak, onları sandıktan uzaklaştırmak ve „iktidar tarafından yapılabilecek hırsızlığa zemin yaratmak“ amacıyla „evet“ oylarının yüzde 70 seviyelerinde olduğunu duyurdu.

Ne var ki, Türkiye genelinde oy oranları bir süre sonra eşitlendi. Ancak bu kez de ülkenin her yerinden „mühürsüz“ oy pusulası haberleri gelmeye başladı. Önceden belirlenmiş sahte oylara işaret eden pusulalar, Türkiye Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) bildirildi. Fakat YSK skandal bir karara imza atarak, seçim kanuna göre „mühürsüz pusula ve zarfların iptal edilmesi“ zorunluluğuna rağmen, mühürsüz oyların da geçerli sayılacağını duyurdu.

Hukuka aykırı olan bu duruma „AKP iktidarının ele geçirdiği devlet kurumlarıyla mafyatik bir çete gibi çalıştığı“ yorumları yapıldı. Oylama sonucu bir kez daha Türkiye'de sıkça kullanılan o sözleri anımsattı; “Oyları kimin verdiği değil, kimin saydığı önemlidir!“

Muhalefet partileri ve halktan sonuca itiraz

Türkiye'ye getirilmek istenen sistemin „diktatörlük“ten başka bir şey olmadığını, halkın bunu reddetmesi gerektiğini savunarak son güne kadar ayrı kampanyalar yürüten CHP ve HDP, skandallara itiraz etti. İki partinin vekil ve üyeleri tarafından sıklıkla hem sosyal medyada hem de bazı televizyon kanallarında „manipülasyonları sindirmeme“ çağrısı yapıldı.

HDP ve CHP'nin açıklamalarına göre, üzerlerinde mühür bulunmadığından geçersiz olması gereken 2 milyona yakın oy, geçerli sayıldı. Bu rakam, yaklaşık 3 ila 4 puanlık bir oy oranına denk düşüyor.

Yaşanan „hırsızlığa“ halkın da tepkisi büyük oldu. İktidarın belgelenmiş, büyük yolsuzluklarına da göndermede bulunan halk, “Hırsızlar geri döndü“ ve „Bu seçim meşru değildir“ sloganlarıyla sokaklara çıktı.

Büyükşehirlerde „hayır“ kazandı

Türkiye'nin tarihine baktığımızda, sonuçları hep İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır gibi büyük şehirler belirlemiştir. Ancak dün yapılan oylamada Cumhuriyet tarihinde bir ilk gerçekleşti. Başta İstanbul olmak üzere neredeyse bütün büyük şehirlerde „Hayır“ oyları kazandı. Böylece “İstanbul’u kazanan seçimi kazanır“ sözünün ilk kez tutmaması, şaibenin sağlaması gibiydi.

„16 Nisan referandumu“ sürecinde, ironik bir biçimde parlamentonun gücünün azaltılması için canla başla çalışan vekillere, kendini feshetmek için uğraşan bir başbakan Binali Yıldırım’a tanık olduk. Yıldırım, sonuçların ardından „zafer konuşmasını“ o bilindik üslubuyla yaptı. İçi boş ve tutarsız anayasa içeriği ve değiştirilmesi öngörülen 18 maddeden çok, “İstikrar“ ve „Büyük Türkiye“ gibi anlamsız ve bilindik hamaset nutukları attı.

AKP’nin ve Devletin Başkanı olmaya hazırlanan Recep Tayyip Erdoğan da her zamankine benzer bir balkon konuşması yaptı. Önce halkın tümünü kucaklar gibi yaptı, ancak hemen akabinde yüzde 50’yi ayrıştırdı. Halkın yarısını dikkate almadan, “İsteyen istediğini düşünsün, bu iş bitmiştir“ dedi.

Erdoğan, son aylarda sıkça dile getirdiği „idam cezasının geri getirilmesiyle“ ilgili de konuştu. “İdamın getirilmesi konusunda MHP bizimle mutabık. Muhalefetten de CHP bizimle ortak adım atarsa ben onaylarım, atmazsa biz de yeniden millete gideriz“ diyen Erdoğan, HDP'nin bu konudaki tutumuna değinmedi.

Türkiye’de yaşanabilecek gelişmeler

Olası bir „hayır“ oyuyla, rejimin değişmesi söz konusu olmayacak, Cumhurbaşkanı ise yasaların öngördüğü sınırlarına çekilecekti. Ne yazık ki Türkiye’de bu seçenek rafa kalktı.

Gerçekçi olmak gerekirse ülkenin önünde iki seçenek kaldı: Kabullenmek ya da karşı çıkmak. Boyun eğmek, Erdoğan’ın sadece sultan olmayı istemekle kalmayıp bir süre sonra kendine halifeliği de yakıştırması anlamına geliyor. Diğer seçenek ise halkın karşı karşıya gelebilmesi ve bir iç çatışma riskini barındırıyor. Her ne olursa olsun Türkiye’de kısa vadede bir istikrardan söz etmek mümkün görünmüyor.

İstanbul, Ankara, İzmir gibi iller başta olmak üzere halkın meşru bulmadığı seçimin hemen ardından Saray ve iktidarı protesto etmek için sokağa çıkması ve YSK’dan hesap sorması yaşanabilecekler konusunda ipucu veriyor.

Büyük kentlerde halkın laik ve eğitimli kesimi, Kürtlerin büyük çoğunluğu rejim değişikliğine, „üstelik bir oldubitti ve yasa dışı yollarla“ yapılmaya çalışılan rejim değişikliğine şiddetle karşı çıkarken; Erdoğan’ın ülkeyi kolay ve sükûnetle yönetebilmesi her zamankinden zor gözüküyor. Dahası, Cumhurbaşkanı’nın bir kez daha uzlaşmacı bir dil yerine bilakis toplumsal olayları kaşıdığına şahitlik ediyoruz.

21. yüzyılda İslami faşizm ve sözcüleri

Türkiye’de iktidar ve Saray tetikçiliğini üstlenen bazı yayın organlarının da Erdoğan’ı izlediğini görüyoruz. Söz gelimi, gazeteden çok bir „paçavra“ olarak nitelendirilen Yeni Akit’in, “Cumhuriyet tarih oldu, onu Atatürk’ün yattığı Anıtkabir’de toprağa vereceğiz“ ifadeleri büyük tepki topladı.

İslami faşizm ve sözcüleri kendilerini şimdilik güvende hissetse de halkın yüzde 50’sinin büyük rahatsızlığı, üzerinde hareket edilen zeminin ne denli kaygan olduğunu gösteriyor. Tutuklu vekil ve gazetecilerin durumu ise şaibeli.

Erdoğan’ın aklından geçirdiği sultanlığa ve hatta halifeliğe en kısa sürede ulaşmak için muhalefet ve basının bir bölümünü daha büyük bir hedef haline getirmesi mümkün. Kısacası Erdoğan yeni bir „yol temizliğine“ ihtiyaç duyabilir. Ancak bu kendisi açısından çok daha çetrefilli bir yol olacaktır. Bütün bunların ışığında diyebiliriz ki Türkiye pek çok şeye gebe!

ERK ACARER, 2017-04-17
GERI
YAZAR HAKKINDA