Menemen yiyemiyorsan Mehter ye! Arkadaşlar, biz bunu nasıl oldu da akıl edemedik?
Beslenme alışkanlıklarımız ne kadar vatansever olduğumuzu gösterir. Örneğin sıklıkla hızlı yemek (fast-food) tüketiyorsanız kültürünüze yabancı kalmış, yozlaşmışsınızdır. O pis burgerler zeytinyağlı bamyanın yerini hiç tutabilir mi? Veya mesela yurt dışına tatile gittiğinizde gurbet ellerde aç kalmayıp çile çekmiyorsanız, ülkenizin mutfağının hasretiyle yanıp tutuşmuyorsanız, vatanınızı yeterince sevmiyorsunuzdur. Bu, sizin karakterinizle ilgili bir soruna işaret eder.
Geçtiğimiz hafta domates fiyatlarının kamuoyunda yol açtığı tartışmadan birkaç gün sonra, yılın ilk dört ayında açlık sınırının yüzde 12,6 oranında arttığı haberini aldık. Neyse ki hayat kurtaran öneri, Türkiye'nin en doğru haberlerini yapan A Haber ekranlarından geldi: Menemen yiyemiyorsan Mehter ye! Arkadaşlar, biz bunu nasıl oldu da akıl edemedik? Hem de çözüm yüzlerce yıldır gözümüzün önündeyken: Geçen bir acıkmışım… Attım kömürü mangala, döktüm vatan sevdamı üstüne, kibriti çaktım. Ver mehteri!
Osmanlı'da gayrımüslim ailelerin ellerinden alınan çocuklarından yetiştirilen Yeniçeri ordusunun bandosunun çaldığı melodi ve „Allah'ın adıyla“ kan dökmek, öldürmek, fethetmek, yani kısaca cihat etmek ile ilgili sözlerden oluşan bir müzik, elbette gerçek vatanseverler için yalnızca ruhun değil, aynı zamanda bedenin de gıdası olarak sayılabilir. Fakat karın doyurmak, bu marşın pek çok farklı işlevinden yalnızca bir tanesi.
Mehter marşının aynı zamanda terörle mücadelede de kullanılabilen etkili bir silah olduğunu geçtiğimiz yıl Mart ayında gerçekleştirilen Şırnak ablukası esnasında gördük. Hatırlayacağınız gibi sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinin hemen ardından devletin zırhlı araçlarından Mehter marşının yarattığı ses dalgasıyla teröristlerin inlerinin etrafındaki koruma kalkanları delinmişti. Bu sayede başlayan top atışları hedeflerini başarılı biçimde etkisiz hale getirmiş, zamanla koca bir şehir haritadan tamamen silinmişti.
İş kültürlerarası iletişime geldiğinde bizler, Türkiye ile bağı olan insanlar elbette işimizin ehliyiz. Örneğin Hollanda ile Türk hükümeti arasında yaşanan bürokrasi krizi esnasında bıçakladığımız, hızımızı alamayarak sıkıp suyunu içtiğimiz portakallarla dünyaya, mevzu bahis vatan olduğunda şakamız olmadığını göstermiştik. Ayrıca Hollandalı olduğundan şüphelendiğimiz 40 ineği de sınır dışı ettiğimiz unutulmasın. „Bizlere“ daima tepeden bakan, akıl veren ve parmak sallayan Avrupa'ya ders olsun: Boyun eğmeyiz! O portakalları yemeyiz! Olsa olsa sıkar suyunu içeriz ve posasını çöpe atarız, o kadar!
Kültürlerarası iletişimde sıradışı yöntemlerin bir diğer örneğini ise geçtiğimiz hafta yaşadık. Kıbrıs açıklarında sismik arama faaliyetinde bulunan Türk gemisine, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından „münhasır alan ihlali uyarısı“ yapıldı, yani bir başka ülkenin ekonomik alanında arama yapıldığı uyarısında bulunuldu. Türk gemisi ise bu gelen uyarıya telsizden merkeze Mehter marşı dinleterek karşılık verdi. Yani burada da bir başka ülkenin kara sularını işgal ediyor olmamız söz konusu olamaz, olsa olsa „Allah'ın adıyla“ ilerliyor olabiliriz. Bunun meşruiyetini kimse sorgulayamaz.
Diriliş ve kurtuluş aşkıyla yanıyoruz, Mehter marşına hasret duyuyoruz. Osmanlı'yı özlüyoruz: Devamlı olarak ailesini boğduran, zehirleten, kılıçtan geçirten güçlü, dik duruşlu, boyun eğmek nedir bilmeyen hükümranları ve onların sayısız eşlerini hayata hazırlayan Harem Kadın Eğitimi Enstitüleri'ni mumla arıyoruz.
Çilemiz bitmese de teselli bulmakta zorlanmıyoruz: Evde aç olan küçük çocuğa Mehter yediriyor, fetih savaşında ölüp giden büyük çocuğun tabutuna Mehter örtüyoruz. Kapıya dayanan düşmanı Mehter ile savuşturuyor, sokakta asabımızı bozana Mehter aduketi çekiyoruz. Başımıza yıkılan evimizin yerine Mehter'e sığınıyor, dünya gündemini takip etmek yerine kasetten Mehter dinliyoruz. Kışın sobada Mehter yakıyor, ekinlerimizi Mehter ile suluyor, hastalanınca Mehter içiyoruz. Şimdi soruyorum size ey Avrupalılar! Mehter'i olan insan yüce devletinden daha ne ister?